Bağımlısı gibi her saniye Avrupa Yakası’nı baştan sona izledikten sonra bir süre mola verdim ve bünyem tekrardan bir Gülse Birsel senaryosuna ihtiyaç duyunca kendimi Yalan Dünya’yı izlerken buldum.
Geleneksel bir aile ile daha marjinal takılan bir arkadaş grubunun yalanlarla kapı komşusu olmasını anlatan hikaye klasik sitcom seyrinde akıcı olarak kendini izlettiriyor tabi ki. Her karakterin bir nevi başrol olduğu, hepsinin üzerine yapışmış en az bir repliği olduğu dizi alanında oldukça başarılı ancak benim için bir Avrupa Yakası değil.
Bunun nedeni de çok fazla tekrara düşmesi, bir süreden sonra hep iki farklı kültürdeki ailelerin birbiriyle çatışmasını izletmesi, en kaliteli oyuncularını erkenden kaybedip sonlara doğru figüran gibi bırakması ve tabi ki de bir final bile yapmadan ekrandan ayrılması. Örnek verecek olursak, Çağatay, Açılay, Bora gibi karakterler kesinlikle bölümler ilerledikçe daha çok gün yüzünde olmalıydı ancak sonlara doğru yalandan rol vermiş gibi saygısızlık yapılmıştı, e bu da tabi bir izleyici olarak benim hevesimi kırdı biraz.
Yine de ne olursa olsun gayet mükemmel bir diziydi. Bana Rıza gibi korkak erkeklerden uzak durmayı, Açılay gibi deli de olsa herkesle arkadaş olmayı, Zerrin ve Tülay gibi insanları yargılamadan samimiyetle yaklaşmayı ve Emir gibi fazla rahat davranan pısırıklardan kaçmayı öğretti. Benim favori karakterim ise her zaman Bünyamin reis oldu. Bana kalırsa siz de bu diziyi kesin izleyin ki yıllarca sürecek kült karakterleri ve replikleri öğrenmiş olun, şimdiden çok keyifli izlemeler.