BİR ÇÖKÜŞÜN HİKAYESİ

Zweıg tüm zamanların açık ara farkla en yetenekli ve önemli yazarlarından biri. 40 sayfalık kitaplarda bile yeteneğini kanıtlar şekilde okuyucuyu duygudan duyguya aktarması, oluşturduğu kurgu sayesinde bizi doyum noktasına ulaştırması eserlerini birer şaheser haline getiriyor.

Mesela, kocasını aldatan ve yakalanma korkusuyla vicdani rahatsızlığı arasında sıkışmış bir kadının kaygılarını veya hayatı boyunca onu hiç görmemiş adını sanını bile bilmeyen bir adama aşık olan bir kadının hislerini bize Zweıg haricinde kimse bu kadar yaşatarak anlatamazdı. Anlattığım konulardan kıyasla Zweıg'ın aşk kitapları yazarı olduğunu düşünebilirsiniz ama hayır, Zweıg varoluşsal sancıları ve hayatın kaçınılmaz duygularını aşkla kurgulayan bir yazar, okuduğum son eseri Bir Çöküşün Öyküsü ise anlamsızlık duvarında bizi karşılayan nacizane başka bir yapıt daha... sizlere biraz bu kitaptan bahsetmeyi istiyorum.

                Bir Çöküşün Öyküsü, ülkenin ileri gelen isimlerinden bir burjuvanın bir anda her şeyini kaybetmesi ve alışık olduğu şatafattan yargıladığı insan hayatına geçişini konu edinen bir eser. Tüm hayatını insanların gözünde nasıl gözüküyorum sorusuyla geçiren, kendine ait ne bir dünyası ne de zevki olan bu kadın kalabalıklar içinden sıyrılıp taşra hayatına geçince benliğini ne kadar sevmediğini, sevdiği tek kişinin başkalarının gözündeki kimliği olduğunu fark etmesiyle hayatın anlamsızlığına kapılır ve yine başkaları için bu hayattan vazgeçmeye karar verir. İşte asıl mesele burada başlıyor, bu kitap intihar etmeye karar vermiş birini anlatıyor ve yazarımız Stefan Zweıg hayatına intihar ederek son veren biri. Şu anda yaşayan kimsenin empati kuramayacağı bir psikolojiye erişmeden önce sanki bu psikolojiyi anlıyormuş gibi empatik duygular geliştirmesi ancak bu geliştirmenin sonucunda intiharın ne kadar manasız olduğunu anlatmasının manidarlığı...

                Bu eseri okuduğunuzda bildiğin Zweıg'ın ruh karmaşasının penceresinden dünyaya giriş yapıyor ve sanki kendini ölüme hazırlayan bir adamın günlüğünü okuyorsunuz. Bütün bu duygu karmaşasına ise sadece 42 sayfayla sahip olabiliyorsunuz, çoğu yazarın yüzlerce sayfada hissettiremediklerini Zweıg'ın tek bir sözüyle anlatması her çağın en iyi yazarı olduğunu kanıtlar seviyededir. Okumaya yeni başlayan ya da kitap kurdu olmuş herkesin ayırmaksızın Zweıg'ı daha çok tanıması gerektiğini savunuyorum, şimdiden iyi tanışmalar.

{ "vars": { "account": "G-0GZNXP00R2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }