Neyden bahsediyorsun diye sorarsanız hemen açıklayayım. Gölge yazarlıktan bahsediyorum. Bir yazar tarafından yazıldığını düşündüğünüz kitabı asıl yazan insanlardan bahsediyorum. Yayınevleri tarafından eserleri başka isimler adı altında yayınlanan ve yayımlanan kitaplardan bahsediyorum. İçeriğe katkısı olduğu halde esere katkı sağlayan isimler arasında ismi geçmeyen insanlardan bahsediyorum. Asıl yaratıcı insanların emeğinin sömürüldüğü bir yapıdan ve buna ‘gölge yazarlık’ diyen bir sistemden bahsediyorum. Haksızlığın ve emek sömürüsünün yanında telif haklarının yerle bir edildiği bir durumdan bahsediyorum.
Böyle bakınca bir tür dolandırıcılık gibi geliyor akla değil mi? Evet, gerçekten öyle. Ancak sadece kapı eşiğinden bakabildiğiniz bir evin içinde neler olacağını nasıl bilebilirsiniz ki? Ya da evin asıl sahibinin kim olduğunu nasıl bilebiliriz değil mi? Tek bir yolu var o da sorgulamak ve araştırmaktan geçiyor. Haksızlığa göz yumup ön planda görünen insanların ardında asıl emek verenleri görmeye çalışmaktan geçiyor yol.
Peki, bu gölge yazarlık hep mi kötü bir şey diye soracak olursanız elbette hayır derim. Gölge yazarlık eserin asıl yaratıcısının bir tercihi ise elbette değil. Yazar veya eser sahibi kendi açısından kendi kimliğini gizli tutmayı tercih edebilir. Gizli kalmak da bir yerde şöhreti getiren bir faktör olsa da özel alanına müdahale edilmesini istemeyen insanlar için önemli bir fırsat olabilir. Ama önemli ölçüt elbette sadece yazarın veya eser yaratıcısının kendi isteği doğrultusunda olması. Yoksa yayınevleri veya yapım şirketlerinin bir piyar çalışmasının parçası olarak kullanılan gölge yazarlık tamamen emek sömürüsü ve üretici emeğin görünürlüğünün engellenmesidir.
Tıpkı aralık bırakılan kapılar gibi içinde boşluklar olan yasal uygulamaların bir sonucu olarak faydalanılan ve sözleşmelerle sahiplik yapısında yer alan devlerin maddi hanelerini çoğaltan bir düzen içerisinde özellikle yazarlık mesleği içerisinde yazarın kendi tercihi her zaman gözetilen bir durum olmamakta. Yaşamak ve istediği mesleği yapabilmek yerine hayatını sürdürebilmek için kalemine güvenen insanların tam karşısında bu durumdan faydalanmak isteyen parazitler olduğu sürece bizler, ne okuduğumuz eserlerin asıl sahiplerini bileceğiz ne de bilmek için bir çaba göstereceğiz. Yani kapının eşiğinde öylece bakıp sadece gördüğümüze inanmaya devam edeceğiz. Böylesi hep daha kolay oldu ve olmaya devam edecek. Ne dersiniz?