Özellikle gündüz kuşağı programları varlığını sürdürürken asıl yarış akşam kuşağı için oluyor. Akşam yayınlanan diziler veya programlar için reyting yarışına giriliyor. Televizyondan izlemek yerine bazen dizileri ertesi gün yayınlanan internet sayfalarından izleyebiliyoruz, bunu anlıyorum. Bir de Kızılcık Şerbeti dizisi ile yeniden gündemimizde olan sansür ve cezaları hatırlayalım istiyorum.
Şimdilerde üçüncü bölümü beklenen ancak yayın kısıtlaması getirilen ‘Kızıl Goncalar’ dizisi gündemimizde. Senaristlerin veya yapımcıların ‘kızıl’ kelimesi ile derdi nedir bilinmez ama RTÜK’ün bir derdi olduğu kesin. Bir dizi yayınlanır, isteyen izler veya isteyen izlemez. Bu kadar basit bir denklemdir aslında. Ancak denklemi daha karmaşık hale getiren bu izlenmeyi arttırmak için yapılan reklam ve tanıtım çalışmaları oluyor. Bir de ideolojiler.
Eğer hedef kitlenin içinde değilseniz reklam çalışmaları ile karşılaşmanız çok olası değil. Ancak ideolojiden kaçmanız pek mümkün değildir. Şöyle ifade etmek gerekirse; ne izleyeceğimizin veya ne izlemeyeceğimizin seçimi bize bırakılmaksızın bizim için seçim yapılıyor. Bizim için uygun olmayan içeriklerin çekimine izin verilmiyor veya gösterilmesi engelleniyor. Hatta bazen de gösterilen platformlar ile ilgili kısıtlamalar getiriliyor. Hoş geldin 1984!
Yıllar öncesinde yazılan bir kitabın günümüzü bu kadar tahmin ediyor olması sizce de tuhaf değil mi? Kitabı okurken veya filmi izlerken yok artık dediğimiz şeyleri bugün yaşıyor olmamız ürkütücü olmakla birlikte nereye doğru gittiğimizi de biraz gösteriyor gibi görünüyor. Tatsız biten bir filmi yaşıyor olmak da çok mutlu etmiyor elbette.
İzlediğimiz içeriklerin sansürlenmesinin ötesinde ne izleyeceğimizin de sansürleniyor olması sadece bir film konusu değil artık. İnternetle birlikte ne kadar özgür olduğumuzu düşünsek de durum maalesef öyle değil. Sansür televizyonda, internette veya platformlarda gördüğümüz bir şey değil artık. Tam olarak hayatımızın içinde yer alıyor. Seyirciliğimiz sansürleniyor.
Böyle düşündüğümüzde tablonun pek parlak olmadığının farkındayım. Ancak tüm bunların üzerine bugün konuşmazsak, ileride hiç konuşamayacağımız bir noktaya gelmemiz an meselesi olabilir. Düşünce suçu işlemek çok uzakta görünmüyor. Ne dersiniz?