Geçtiğimiz hafta sosyal medyadan takip ettiğimiz ve her gördüğümüzde daha da üzüldüğümüz Akbelen ormanında yaşanan katliamdan biraz bahsetmek istiyorum. Bölgede yaşayan insanlar ağaçların kesilmesine engellemek için haftalardır mücadele ediyordu. Ediyordu diyorum çünkü maalesef engel olmadılar. Şimdi de kesilen ağaçların toplanmasına engel olmak istiyor insanlar.
Yıllardır orman yangınlarında, santraller veya oteller için kesilmesiyle yok olmasına şahit olduğumuz ağaçlar yine yok ediliyor. Üstelik jandarma veya polis eşliğinde yapılıyor bu katliam. Katliama engel olmak isteyen insanları uzakta tutmak ve katliamın devam etmesini sağlamak için emir almaya devam ediyorlar. İronik kısmı ise dinlenmek isteyen jandarma görevlileri sıcaktan yine ağaçların gölgesine sığındı. Ağacalar gidince de kendilerine gölge yapmak için siperleri kullandılar.
Sadece gölge için değil elbette, yaşamın doğallığının devam edebilmesi için ağaçların bir çıkar uğruna yok edilmemesi gerekiyordu. Bireysel hırslar doğanın kendisinden daha önemli olmamalıydı. Çünkü insanlar geçici ama o ağaçlar kalıcıydı. Yıllardır orman içerisinde var olmaya devam ediyordu.
Şimdi geriye kalan ağaçlar şaşkınlar. Farklı bir ışık, farklı bir rüzgâra alışmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu anlamaya çalışıyorlar. Havalar ısındığında biz nasıl tepki verdik ve sıcaklık geçsin istediysek şimdi aynısını Akbelen’deki ağaçlar yaşıyor. Tek fark bizim için kış gelince bitecek bir durumken orada geriye kalan ağaçlar için kalıcı bir süreç.
Böyle zamanlarda dünya üzerindeki tek canlı kendimizmiş gibi düşünülmesi ne kadar bencilce diyorum. Ağaçlar, hayvanlar, ormanlar, suyun kendisi de bir canlı. Onlar üzerinde kurulan bu egemenlik ve kontrol isteği kendi sonumuzu getirecek hiç farkında değiliz.
Sonunu düşünen kahraman olamaz diyoruz ama bu noktada sonumuzu düşünmeyi bırakın her gelecek günü de düşünmek gerekiyor. Bozulan doğanın dengesini daha da bozmak yerine nasıl önleyebiliriz veya neler yapabiliriz diye düşünmek gerekiyor. Peki biz neler yapıyoruz? Bizi koruması gereken yöneticilerden kendimizi ve çevremizi biz korumaya çalışıyoruz. İnanması güç biliyorum ama öyle.
Söylenecek çok şey var belki. Anlatmak istediğimiz çok duygumuz var. Bunların başında da çaresizlik ve öfke geliyor. Engel olamama veya göz göre göre olumsuz bir olaya şahit olmanın getirdiği mutsuzluk var. Anlatmaya çabalamak yerine Kızıldereli atasözünü hatırlatmak isterim: "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak." Böyle bakınca Akbelen sadece orada yaşayan insanların problemi olmaktan çıkıyor. Siz ne dersiniz?