Ama biz, yani doğru yolu, doğru sözü savunanlar, hakkı, hakikati savunanlar herkes için ekmek, adalet diyenler...
Yani aydın yüreklileri ülkenin, şehirlerin, insan yüreklileri ve Müslüman yüreklileri bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, teslim olmadan hayrı, hayır olanı, doğruyu, doğru olanı yazmaya, söylemeye devam etmeliyiz. İnsan olana böyle yapmak ve böyle direnmek düşer...
Gönlümüz razı olmasa da kabul etmek gerek sanki...
Yine de bize düşen kendimizi ve başka insanların yaralarını tamir etmek, varsa acılarına ortak olmak, ekmeğini paylaşmak, olmayanla sevincini paylaşmak sevinenin...
En azından her gün birkaç kişiye selam vermek, “Bugün nasılsın kardeşim veya komşum demek.” Bunları küçük görmeyelim. Kimi zaman “Bugün nasılsın?” diyen bir sese ihtiyaç duyar insan yüreği...
Hele annen “Oğul nasılsın derse veya kızım nasılsın?” derse, daha ne istersin...
Ama önce oğullar, kızlar olarak bizler “Yaşıyorlarsa” annelerimize, babalarımıza, “Nasılsın anne? Nasılsın baba?” demeyi asla ihmal etmemiz gerektir. Çünkü bu tavır insanlığın başlangıcı, dinin diri tutulmasıdır. Başka nasıl anlatayım?
Böyle zalim, karanlık, adaletsiz, sevgisiz, aşksız, merhametsiz bir çağda güzel amellerdendir anne, babaya nasılsın demek...
Eşine “Nasılsın?” demek aydınlık bir günden söz etmek gibidir. Hatta biliyor musun “Seni seviyorum?” demek her sabah her akşam...
Şairin “Bunalıyoruz çocuk” dediği gibi, bazılarının keyfi yerinde olsa da bizler, yani aydınlık peşinde, doğruluk peşinde koşanlar, “İnsana değer verilmeli, kadınlar ölmemeli, çocuklar aç kalmamalı” diyenler...
“Ülkede herkese adalet olmalı, herkesin işi, gücü, yiyecek ekmeği, oturacak barınağı olmalı” diyenler...
Şimdi ben böyle yazıyor söylüyorum da, sanıldığı kadar çok değil bu insanların sayısı, sanıldığı kadar dürüst değil günümüz insanı ve bunu söylemek ağır bir yük insanın yüreğine, fakat yapacak fazla bir şey yok...
En dindar sandığımız kişilerin bile çokları “kendi çıkarları söz konusu olunca” bir başka kişi oluyorlar...
Diyeceksiniz, hepiniz olmasa bazıları diyecek ki “Sen de arkadaş, sen de hep karamsar şeyler yazıyorsun, olumsuz şeyler yazıyorsun” diyecekler de, vallahi sevinebileceğimiz, mutlu olabileceğimiz, huzur duyacağımız “İŞTE BU!” diyebileceğimiz bir şey olmuyor ki, görülmüyor ki, varsa söylensin...
Her gün daha çok kadın, anne, kız öldürülüyor. Her gün daha çok çete kavgaları sokakta ve insanların birçoğu daha çok yoksulluğa sürükleniyor, duyması gerekenler duymuyor, görmesi gerekenler görmüyor...
Mesela bizim kadim inancımızda Belediye Başkanı o şehrin emini sorumlusudur ya... Sizce Sayın Başkan veya müdürleri bu şehirde kimsesiz kaç yaşlı vardır veya yalnız 10 bin lira maaşla geçinen ve ev kirası vermeye çalışan kaç emekli vardı bilgisi var mıdır?
Bence yok...
Yoksa o zaman bu nasıl bir şehir emini sorumlusudur diyelim bırakalım...
Yaşamak çok pahalı efendiler, yaşamak çok yorucu halk için...