2 Aralık 2022 tarihinde Netflix platformundan yayına giren ve girdiği gibi de büyük bir seyirci kitlesine ulaşan “Sıcak Kafa” dizisi. Bu dizinin her bir noktası kaliteden nasibini almış arkadaşlar.
Öncelikle dizinin yapım aşamasına bakacak olursak, dizinin son bölümünü bitirdiğim anda “Yok canım, kim bilir nereden uyarladık yine?” diye bir tepki vermiştim ancak lafımı tam anlamıyla yedim. Çünkü yapım Afşin Kum’un aynı adlı kitabından uyarlanarak ekrana aktarılmış. Şok içindeyim ama bu senaryo tam anlamıyla bize ait, yüzde yüz orijinal. Ben kitabını okumadım ancak senaryonun kitaptan da iyi olduğuna eminim. Çünkü senaristlerimiz kendini daha önceden kanıtlamış iki beyefendi. Bu beyefendilerden biri benim de beğenerek izlediğim ve başrolünde merhum Ferhan Şensoy’un yer aldığı ‘Pardon’ filminin senaristi Mert Baykal. Aynı zamanda Baykal dillere destan olan ‘Muhteşem Yüzyıl’ ve ‘Fi’ adlı yapımların da senarist koltuğunda yer almış biri. Diğer bir beyefendi ise ‘Güzelliğin Portresi’, ‘Suskunlar’ ve ‘Şahmaran’ gibi yapımların yönetmen koltuğundaki Umur Turagay. Gördüğünüz gibi, ‘Sıcak Kafa’ dizisinin kamera arkasında yetenekli insanlar yer almakta.
Peki ya izlediğimiz, kamera karşısındaki yetenekler kimler? Dizinin başrolünde adına tanınan her rolü büyük bir başarıyla yerine getirmiş olan Osman Sonant yer almakta. Namı değer Sıcak Kafa kendisi. Yan karakterleri ise Mesut Komiserimiz Şevket Çoruh (evet burada da bir nevi komiser sayılır ve kaşları hep çatık) ve kariyerinde bana kalırsa büyük bir adım atmış olan Hazal Subaşı. Hazal Subaşı’nın güzelliğine hayran kaldım ama keşke canım makyözlerimiz kızın yüzüne bu kadar simetrik şekilde keçeli kalem kullanarak çiller çizmeseydi…
Veee evet asıl bahsetmek istediğim olay. Dizinin beni hem ürküten hem de duygulandıran konusu; biliyorsunuz ki yakın zamanda hepimizin daha önce yaşamadığı bir döneme girdik “karantina dönemi” ki bu dönemi bile ne endişelerle ne acılarla atlatabildik. Maskeyi burnumuzun altına indirmeye, sevdiklerimize sarılmaya korkar haldeydik. Tanıdığımız biri Korona’ya yakalandığında gece gündüz onlara dua ettik. Çünkü ilk başlarda bunun bir çözümü yoktu ve bazılarımız sevdiklerimizi cenazesine bile katılmadan defnetmek zorunda kaldık. Korona virüs yüzünden canı yanmamış olan birçok insan o günleri geride bıraktı. Artık kendi aramızda 2020 yılını gülerek anlatır hale geldik. Luppo alan dayıdan, maske niyetine kafasına popkek kutusu geçiren amcalardan bahseder olduk. Biz bu günleri Türkiye olarak çabuk atlattık ancak atlatamasaydık? O aşı, o panzehir asla bulunmasaydı? Vücudumuz bu virüse bağışıklık üretmeseydi ne olurdu?
İşte, ‘Sıcak Kafa’ da bir nevi bu soruları sorduğumuzda kafamızda canlanan anları göstermiş bize. Korona virüsünden beter bir virüsten bahsediyor dizi izleyicilere. Duyarak yakalanan bu virüs hastalığı kaptığın anda hiç durmadan abuk sabuk konuşmana ve hayatını bir ot gibi yaşamana neden oluyor. Bu virüsten etkilenmeyen, bağışıklığı olan ise tek bir insan var işte o kişi, yani Sıcak Kafa bu abuk sabuk konuşmaları duyduğunda hastalığa kapılmadan savaşabiliyor. Ama bunu nasıl yapabildiğini kimse bilmiyor ve bu hastalığın çözümü bulunamıyor asla. 5 yıldır süre gelen bu hastalık karşısında tabi insanlar kutuplaşmaya başlıyor. Bir tarafta bütün hastaları katlederek bu hastalığın kökünü kurutacağını vaat eden hükümet bir tarafta da “Masum insanlara kıymayın. Bu hastalığın çözümü bulunacak” diyen direnişçiler.
Bu iki taraf ve ortada Sıcak Kafa’nın yer aldığı çatışmayı izliyoruz dizi boyunca. Dizinin atmosferi, olay örgüsü çok kaliteliydi. Özellikle de son 2 bölümü beni o kadar çok içine aldı ki bir süre kendime gelemedim. Ancak size kötü bir haberim var sevgili okuyucular. Dizi mükemmel kesin izleyin ancak 2. sezon şu anlık iptal durumunda gözüküyor… Yine de umudu yitirmemek lazım.
Kredi borçlarımızı ve mesai saatlerimizin derdini özleyecek duruma gelmememiz, daha iyi bir hayat için çabalarken daha büyük bir beter çukurunda umut ışığı aramamamız dileğiyle, iyi seyirler.