Üşüyorum anne üşüyorum, bütün üşüyen çocukların yerine ben üşüyorum...
Duy beni üşüyorum sevgilim... Üşüyen bütün annelerin yerine, üşüyen babaların, sokak çocuklarının yerine üşüyorum...
Ey kentin efendileri, idarecileri, valisi, kaymakamı üşüyorum, üşüyorum üşüyorum...
Duyuyor musunuz?
Üşüyorum efendiler, arsız acılar içinde yüreğim...
Sanki bin el...
Gömleğimden içeri binlerce kartopu atmış gibi üşüyorum... Üşümekten söz ediyorum duyuyor musunuz?
Sokaklar çok soğuk...
Çok soğuk geceler...
İnsanlar çok soğuk...
Yaşamak çok soğuk şimdilerde, neden kızıyorsunuz bunu açık ettik diye?
Siz üşümüyorsanız neden kabul etmiyorsunuz üşüyenlerin varlığını, acılarını çaresizliklerini?
Filistinli çocuklar düşüyor aklıma, utanıyorum üşüyorum demekten ama üşüyorum...
Kentlerin kimi evlerinde çocuklar üşüyorlar, kimi çocuklar yarı aç yatağa giriyorlar...
Bunları dert edinmeyen insan insan mıdır?
Utanıyorum üşüyorum demekten doğru...
Ama kalbim buz gibi...
Buz gibi ellerim...
Tut ellerimden...
Nefes ver...
Ellerim ısınsın diyecek kimseler yok...
Yok...
Yok...
Yok...
Gökyüzüne bakıyorum, gökyüzü kar olup üstüme yağıyor, yol üstüne yığılmış taşlar gibi yüreğim...
Havalar bulanık, puslu havalar...
Anne üşüyorum...
Üşüyorum sevgilim...
Efendiler üşüyorum...
Öyle bir zamanki, gözyaşlarım, rüyalarım üşüyor... Şairlerin, bilginlerin Müslümanların ülkesinde üşüyorum...
Minarelerin gölgesinde, camilerin dibinde, derneklerin, vakıfların yanı başında üşüyorum...
Her akşam...
Her gece...
Daha çok daha çok daha çok üşüyorum... Daha çok üşüyen insanların varlığını bilmek daha çok üşütüyor beni bayım...
Üşüyorum anne...
Sevgilim üşüyorum…
Üşüyorum vali bey, kaymakam bey, üşüyorum...
Isınmaya, sarılmaya, “Nasılsın? Merhaba” denmeye ihtiyacım var...
Hatırlanmaya çok muhtacım...
Bütün ezberler bozulsun, bütün karanlıklar, uzaklıklar yok olsun istiyorum...
Harlı bir ateş gelsin ısıtsın istiyorum bütün üşüyenleri...
Harlı bir ateş...