Güz mevsimi gelince, geriye Alanya’ya ne zaman ve nasıl göçerdiniz?
Güz mevsimi gelince tekrar göç hazırlıklarına başlarız. Artık dağlarda otlar sararmıştır. 30 Ekim’le-15 Kasım tarihleri arasında Alanya’ya göçeriz. Göçten önce yapılması gereken çok işlerimiz olur. Dağlara, ovalara saldığımız atlar, içlerinden birisini lider seçmişlerdir. Yörükler öğrek derler.
Atlar toplu olarak öğrek şeklinde gezip yayılırlar. Yakalamak bir hayli zordur. 6 aydır başıboş gezmişlerdir. Uzun ipleri hazırlarız. Kayaların üzerine tuz serperiz. Grup tuz yalarken biz etrafını iplerle kuşatır, yakalayacağımız atı iple kıstırırız ve yularını takıp çeker geliriz. Develerde bu sorun olmaz. Göçten önce, Ekim ayında develere hazırladığımız çuval ve hararları yükler, aynı göç yolu üzerinden mola vererek Alanya’ya un ve samanı götürürüz. Sonra tekrar yaylaya geri gelir peynir, yağ, çökelek derilerini Alanya’ya eve indiririz. Evimizin odasının birisi tamamen deri olur.
Tekrar yaylaya at ve develerle çıkarız. Aynı ilkbahardaki yaylaya göçtüğümüz gibi hazırlıklar yapılır. Göç çörekleri yapılır, incirler, cevizler ve yufkalar hazırlanır. Develer yüklenir yola çıkılır.
Alanya Elikesik Kuloğlu Mevkii’ndeki evleriniz nasıldı, hayvanları nerede barındırırdınız?
Alanya’daki evlerimiz iki katlıdır. Zemin katta atlar, eşekler, öküzler ve develer kalırdı. Onun için alt katlar yüksek yapılırdı, kapısı da yüksek olurdu. Develer havuduyla içeri girebilirlerdi. Sürülerin ağılı toprak damlarda ayrı ayrı olurdu.
Metin amca, Eşekkırıldığı Yaylası’nın ismi nereden geliyor?
Konya’ya bağlı Taşkent ilçesinin eski adı Pirlerkondu’dur. Bir Kasım ayında Pirlerkondu’dan üç kişi eşeklere tuz yükletirler Malan Koyağı’na tuzla inciri takas etmeye gelirler. Takas ederek istedikleri miktarda inciri alırlar, eşeklere yükletirler. Dönüşte bir 8 Kasım günü fırtına, kar ve tipiye tutulurlar. O kadar yoğun bir tipi ki, eşekler bile soğuktan ölürler. Pirlerkondulu vatandaşlar da hayatını kaybederler. Pirlerkondu’ya dönmeyince aileleri şüphelenir. Herhangi bir haber de alamazlar. O yıl hava çok soğuk ve yoğun kar yağışı ile geçmiştir. Karlar eriyince Mayıs ayında köylüleri ve akrabaları aramaya çıkarlar. Tipiye yakalandıkları boğaza gelirler ve karşılaşmak istemedikleri acı olayla karşılaşırlar. İnsanları öldükleri yere defnederler. Bir emare olsun diye gömdükleri yere taştan küçük mezarlar yaparlar ayrıca mezarların kolay bulunması için “makam” adı verdikleri taştan küçük bir tümsek de yaparlar. Eşeklerin öldüğü yere de taş dizerler. Oraya o günden bugüne Eşekkırıldığı denir. Yaylaya da Eşekkırıldığı Yaylası denir. Şimdilerde araba yolu geçti oralardan. Makam dedikleri yer de kaybolmuş her halde, öyle duydum.
Metin Amca, sizler mutlusunuz, ne kadar da güzel ama sizin yaptıklarınızı, verilen emekleri, çekilen çileyi ben dinlerken yoruldum. Sizlerdeki mücadele ruhu takdire şayan. İyi ki varsınız, sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim. Zaman ayırdığınız için şükranlarımı sunuyorum.
Metin Korkmaz amca:
“Patlıcanı soyamadım,
Başucuma koyamadım,
Seninle laf etmeye doyamadım.”
Ben de sizlere çok teşekkür ederim.
SON