Kuralsız bir dünya inşa edildi, kuralsız insanlar, kuralsız Müslümanlar, kuralsız yöneticiler, kuralsız hayatlar. Herkesin kendini önemsediği bir çağ, içinde merhamet, içinde utanma olmayan... Yazmalar kuralsız, sözler kuralsız, kural dışı sevdalar, aşklar, evlilikler, evler, inşaatlar, şehirler, binalar...

Kimi zaman insan ne yazacağını bilmez oluyordan öte, ne yazsam diye kendine soruyor... Mesela kentin gazetecileri, yazarları ne yazıyorlar? Yazdıklarının hangisi insan için, kent için, hak, adalet için, hangisi yoksulun, yetimin, mazlumun, işsiz babaların, askıdan ekmek almak zorunda kalan annelerin acısından, utancından, çaresizliğinden söz ediyor sence? Yazdıklarımı, söylediklerimi çok ciddiye alarak yazmıyorum ben de. Bazen bir masal olsun diye dillendiriyorum içimde cehennem gibi yangınlar... Ne senin umurunda ne kentin efendilerinin, yine de bir cami avlusuna bırakılan bebek gibi bırakmak geçiyor aklımdan belki biri bulur merak eder, okur diye... 

Anlatmak istediğim. Mesela din adına öğretilerimizden biri; düşmanlarımıza bile adalet üzere olacağımızı öğrenmiştik. Onların hakkını kendi hakkımız bilecektik. Onların izzetini kendi izzetimiz bilecektik. Sahi öyle miyiz şimdi? Kaçımızın hayatında kaldı o düşünceler? Kendimiz için istediğimiz adaleti başkaları için istemez olduk. Kendimiz için istediğimiz ekmeği, suyu başkaları için istemek, ya aklımıza düşmez oldu ya da işimize gelmez oldu... Belki bundandır İslam adına elimizde hiçbir değer kalmadı ve İslam’ı yok sayanlar bizi, bu değerlerimize sahip çıkamadığımız yerden vuruyorlar... Müslüman ama çıkarcı diyorlar... Müslüman ama yalan söylüyor diyorlar, komşularına eziyet ediyor diyorlar. Yanında çalışan insanları hakkını vermiyor diyorlar, alışverişinde hilekâr diyorlar... Bunu dedirtmeye ne hakkımız var deyince bana neden kızıyorsun? Kızılması gereken sen değil misin veya senin gibi olan kişiler? Ne hakkımız var İslam’ın dediklerini yapmayarak, yasalarına uymayarak kendi üstümüzden dine laf söyletmeye? Bu bizlerin İslam’a yaptığı bir zulüm değil mi? Sonra neden hayatımızda dinin aslı yok, dinin adaleti yok, izzeti yok, kardeşlik çağrısı yok diye kendimizi sorgulamıyoruz? Gidişat kötü diyorsun, ahlaksızlık sardı sokakları diyorsun tamam da, kendinin kendi yanlışlarının, hatalarının, yanlış yolda oluşunun, merhameti unutmuş olmanın, selamı, sabahı unutmuş olmanın, paylaşmayı unutmuş olmanın veya bunları ciddiye almayışının hiç mi payı yok? Sahi sen masum musun? Kimseler masum değil bu zamanda, camide imam, kürsüde vaiz, okulda öğretmen, sokakta insanın kendi masum değil... Ve... Ve kendimizi yeniden gözden geçirmezsek, kendimizi onarmazsak, yarınların daha iyi, daha aydınlık olacağı konusunda umut dolu sözler etsek bile, boş sözler olacaktır... Ne demek istiyorsam Allah’ı kıran bir topluluk olduk...