Geçen haftaki yazımda Balkan turumuzu anlatırken, "Üstü kalsın, hamam parası olsun" diyerek noktayı koymuştuk. O halde devam edelim. Davut Paşa Hamamı’nı sağımızda bırakarak eski Türk Çarşısı’na giriş yapıyoruz. Arnavut kaldırımı ile döşeli dar sokaklar boyunca sıralanmış dükkanlarda hediyelik eşya satanların yanı sıra oturup kahveni içebileceğin kahvehaneler, açlık hissettiğin zaman Balkan Köftesi yiyebileceğin lokantalar da mevcut. Kazıklanma korkunuz olmasın. Masaya oturduğun zaman menü önünüze geliyor. Köftenin arkasından Balkan Tatlısı triliçe yemeyi unutmayınız. Yedikten sonra sakın ola tatlı yemeyin diyen Profesör Canan Karatay için ağzınızı bozup kötü söz falan söylemeyin.
Sözün özü Türk Çarşısı’nda kendinizi camiler, şadırvanlar, hamamlar arasında Anadolu’nun bir kasabasında hissetmemeniz için bir neden yok. Doğrusunu isterseniz Üsküp Türk Çarşısı’nda ben kendimi Safranbolu'da gibi hissettim. Birazcık da bana eski Alanya'nın Demirciler Çarşısı’nı anımsattı.
Ertesi gün otobüsle Ohri'ye doğru yola çıkıyoruz. Kaptanımız Mirza (Makedon), rehberimiz Edin (Boşnak). İlk önce Kalkandelen’e (Tetova) varıyoruz. Buranın nüfusunun çoğunluğunu Arnavut'lar oluşturuyor. Arnavutlar ticari başarılarının yanı sıra inatçılıkları ile de ünlüymüşler. Bu ara Edin, Arnavut inadı ile ilgili bir fıkra anlatıyor.
Araba kullanan iki Arnavut dar bir sokakta karşı karşıya geliyorlar. Birisi diğerine yol vermeden arabaların geçiş şansı yok. Önce arabadan birisi iniyor, sandalyesini çekip oturarak kitabını okumaya başlıyor. Arkasından diğer Arnavut da arabasından inerek arabadan aldığı sandalyeye oturup beklemeye başlıyor. Biraz sonra oturduğu sandalyeden kalkarak, kitap okuyan Arnavut'a yaklaşıyor. "Kitabı bitirmekte acele et, o kitabı ben de okumak istiyorum" diyor.
Otobüs biraz sonra Alaca Cami yanında duruyor. Camiyi 15. Yüzyıl’da Hurşide ve Mensure adlı iki kız kardeş çeyiz paralarını bağışlayarak yaptırmışlar. Caminin kubbesi yok. Cami iç ve dış cephelerindeki süslemelerle dikkat çekiyor. İki kız kardeş caminin avlusunda sekiz köşeli bir türbe içinde koyun koyuna yatıyorlar.
Yarım saat sonra otobüsümüz Manastır'a doğru yol almaya başlıyor. Manastır bizim için çok önemli. Selanik Askeri Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra Manastır Askeri İdadisi, Mustafa Kemal'in Kara Harp Okulu’na girmeden önceki bitirdiği askeri lise. Müzeye çevrilmiş. Merdivenleri çıkarken içimizi buram buram Atatürk sevgisi sardı. Girdiğimiz odada Mustafa Kemal'e aşık olan genç kızın duvara asılı çerçeveli aşk mektubunu görünce insan olarak hüzünlenmemek olası değil.
Otobüsümüz ağır ağır Resne’ye doğru yol alırken güvendiği 150 kişiyle dağa çıkan Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi'yi düşünüyordum.
Lafın kalanı haftaya.