Adamın biri bir pazar günü uyanmış. O gün kararlı, pijamasını dahi çıkarmadan evden dışarı çıkmayarak, yatıp dinlenerek bir haftanın yorgunluğunu üzerinden atacak.
Oğlu gelir yanına. "Baba, pazar günü söz verdin sinemaya gideceğiz."
Hatırlar, oğluna söz vermişti. Sinemaya gideceklerdi ama canı istemiyor. Bir bahane bulmalı. Elindeki gazete o gün okurlarına pazar eki olarak bir dünya haritası vermişti.
Adam dünya haritasını alır. Yırtar, yırtar tıpkı Puzzleın parçaları gibi çocuğun önüne koyar.
"Oğlum git, dünya haritasını düzelt gel."
Çocuk, parçalara ayrılmış dünya haritasını alarak odasına gitti. Adam rahatlamıştı artık. Çocuğun haritayı düzeltmesi imkansızdı.
Aradan on dakika bile geçmemişti. Çocuk koşarak odaya girdi: "Babacığım haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz." Adam hayretler içerisinde gözlerine inanamadı: "Oğlum nasıl yaptın bunu?"
Çocuk, "Bana verdiğin haritanın arkasında insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğin zaman dünya kendiliğinden düzeliyor."
Sunay Akın, Alanya Kültür Merkezi'ndeki anlatısına “Dünya Nasıl Düzelir” öyküsü ile başladı. Salon tıklım tıklım tıklım. Bu akşam yine 'Yüz Yüz'e beraberiz.
Takiyüddin, mühendis, matematikçi, çağının en önemli astronomlarından birisi. Tophane sırtlarına bir rasathane kurar. Buradan yıldızları gözlemler. O sırada İstanbul'da yaşanan şiddetli bir depremle birlikte taş taş üstünde kalmaz. Ardından yaşanan veba salgınıyla birlikte ölümlerin önü alınamaz. Bu sırada devrin Şeyhülislamı Ahmed Şemşeddin Efendi bir fetva yayınlayarak rasathaneyi 3. Murad'a şikayet eder. Fetvanın konusu rasathanede "Meleklerin etek altından bakılıyor." Yani röntgencilik yapılıyor. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali'ye haber verilir. Kılıç Ali donanmanın toplarını tophane sırtlarına çevirir, rasathane top gülleleri altında yok edilir. Takiyuddin Efendi canını zor kurtarır. Kahrından 5 yıl sonra ölür. Ölümü 1585.
Aradan 400 yılı aşkın süre geçmiş hala Elazığ depremini kızların erken yaşta evliliklerinin yasaklanmasına bağlayan sözde bilim adamı profesör var. Korona virüs salgınından eşcinselleri sorumlu tutan bir Diyanet İşleri Başkanı var. Aradan yüzyıllar geçse de bu yobaz kafalar değişmiyor. Bilime karşı fırsat bulunca hortlayabiliyorlar.
Yıl 1911-12… Balkanlar'dan İstanbul'a doğru gelen bir göç dalgası. İnsanlar yerlerini, yurtlarını terk etmişler… Açlık ve sefalet, beraberinde kolera salgını. İstanbul salgından kırılıyor. Salgın hastalık askerler arasına da sıçrıyor. Hastaneler tıklım tıklım dolu. O dönemin İstanbul Belediye Başkanı Dr. Cemil Topuzlu. Şeyhülislam Cemalettin Efendi’ye gidiyor. Durumun vehametini anlatıyor. Şeyhülislam Cemalettin Efendi, "Benim bir insanımın canı hiçbir şeyden daha kutsal değildir" diyerek Ayasofya, Sultan Ahmed, Yeni Cami'nin hastane görevi görmesine izin verdi.
Sunay Akın bunları anlatınca aklımdan CHP camileri kapattı, kışla yaptı, silah deposu yaptı dedikleri 2. Dünya Savaşı yılları geçiyor. Sorun vatanın işgal edilme tehlikesi olunca, camilerin asıl amaçlarından farklı kullanılmasından daha kutsal ne olabilir? Siz yobazlar hiçbiriniz Şeyhülislam Cemalettin Efendi kadar memleket aşığı olamazsınız.
Diline sağlık Sunay Akın. Dilerim bu ülkede sahne ışıkları hiçbir zaman sönmez.