Tükenmişlik. Takatimiz kalmadı de mi artık hiçbir şeye. Ne dostluğa, ne aşka, ne gülmeye ne de üzülmeye. Bundan 100 yıl önce de insanlar "eskiden mutlularmış ya artık bu devirde tadı yok insan olmanın" diyorlar mıydı acaba? Çağımızın hastalığı mı bu üzüntü yoksa bizim kaderimiz mi olanlar.

Evet farkındayım. Sosyal medyadan kaynaklı tabi her şey. Seçeneklerimiz bol bu yüzden bilemiyoruz ne istediğimizi. Ne ne istediğimizi biliyoruz artık ne de kim olduğumuzu. İnanın ben de bilmiyorum bu işin çözümünü. Sanki artık insanlarla iletişim kurulamıyor gibi geliyor bana. Sanki herkes kendi kabuğunda ego bulutunun içinde yüzüyor da unutuyor fani dünyanın akışını. 
      
Peki ya sonumuz aynı Her filmi gibi olursa? Bu mantıksız mı? İnsanlara karşı beklentilerimiz o kadar karşılanmıyor o kadar çok nankörlükle karşılaşıyoruz ki yapay zeka bile daha çekici hale geliyor bizim için. Anlayanımız, sen nasılsın diye soranımız, ruhumuzu okşayacak cümleler söyleyenimiz yok. Herkese karşı güvensizlik içindeyiz, herkese karşı bakışımızın altında kırgınlık yatıyor. Yapay zeka da bu eksiklikleri tamamlıyor işte. Sen ne bekliyorsan onu veriyor. Tarıyor senin kimliğini zevklerini ve senin dilinle konuşuyor sana. Bahsettiğim filmde de aynı böyle olmuştu.
      
Her filminde eşinden yıllar önce ayrılan ve hepimizin içinde yer aldığı yalnızlıkla boğuşan bir adamın yapay zekaya aşık olmasını anlatıyor film. Bu aşk ilk başlarda çok anlayışlı, eğlenceli ve mantıklı ilerliyor tabi. Ancak sonrasında insancıl yanlar devreye giriyor ve adam kendini ne kadar çok karndırdığını fark ediyor.
       
Ne kadar da acınası canlılarız aslında. Ütopik değil, bundan on yıllar sonra bizim devam eden neslimiz de yapay zekadan robotlardan sevgi dilenecek. Kader değişmeyecek yani dostlarım. Biz insan evlatları yeryüzündeki yaşamın her noktasında sevgi dilenip anlaşılmak isteyeceğiz, ne mutlu ki ulaşana. Sevgiyle kalın.