Birileri keyfince eğlensin, başka birileri kendini kutsasın, kendini kurtarıcı gibi takdim etsin ve kentin müftüsü, vaizleri, imamları, insanları camiye çağıradursunlar...

Yardım toplamaya devam etsinler, daha çok cami yapmak için, o camilerin sokağında bazı evlerde çocuklar sıcak ekmek kokusuna hasret iken...

Babalar üzgün, anneler hep çaresiz iken...

Yok, efendiler her ev demiyorum, her baba demiyorum, her anne demiyorum, söylemiyorum her evde acı var, her evde tencere kaynamıyor diye... Bazı evler diyorum, bazı babalar, bazı anneler diyorum, bazı yaşlılar diyorum; hiç kapısı vurulmayan kendine "Nasılsın?" denmeye, "Bir ihtiyacın var mı?" diye sorulmayan...

Zaman zaman sorduğumuz soruyu bir daha soralım, önce kentin müftüsünden başlayalım, ya da kentin vaiz hocalarından her cuma insanlara din anlatan, merhametten, yardımlaşmadan, yaşlılara sahip çıkmaktan söz eden...

Peki kendileri yapıyor mu söylediklerini? Hani din “Kendi yapmadığınız şeyleri insanlara söylemeyin” buyurur ya, ondan sordum böyle... 

Mesela sizlerden biri duydu mu, gördü mü kentin müftüsünün kimsesiz sahipsiz, hatta ihtiyaç sahibi bir yaşlının, ya da yaşlı bir çiftin bir akşam veya bir sabah evine girdiğini? 

Veya mahalle camisinin imamı arkadaşın böyle güzel hasletler sergilediğini gören var mı, hani bunlardan “yani kimsesizlerden” haberdar olmamız gerek ya, onların yanında olduğumuzu belli etmemiz gerek ya, din böyle der ya her insana her Müslüman’a her komşuya...

Kalbim kurusun arkadaşları incitmek değil muradım, muradım ne olur “Kendi hayatımızda olmayan şeyleri başka insanlardan talep etmeyelim” demek, önce kendi içimizde taşıyalım bu güzellikleri demek, yanlış mı diyorum yoksa?

Aklımca insanlık kavgası vermeye çalışıyorum ayıplamayın beni, kendimce olması gerekenleri yazmaya çalışıyorum, ülkenin veya kentin efendilerine "Aklınızı başınıza alın, yoksulları hatırlatın, kimsesizlerin yanında olun, yoksulları sahipsiz bırakmayın. Onların ayağına gitmek insanlığın en güzel halidir" diyorum...

Aslında bu insanca ve kardeşçe bir ikazdır anlayana...

Hani koca karı Halife Ömer hikayesinde Halife Ömer, koca karıya, (yaşlı kadına) "Durumunu, yiyecek, içecek bir şeyin olmadığını Halife Ömer’e ilettin mi?" diye sorar da, yaşlı kadın, "Hayır" der. "Hayır iletmedim. Benden haberi olmayacaksa neden Halife oldu" der ya...

Kentin efendilerine, yöneticilerine, Belediye Başkanına, Kaymakamına ve başka yetkililer bunları söylemeye çalışıyorum... Her zaman dediğim gibi hiçbir yazarın, gazetecinin, kalem sahibinin böyle hatırlatmalar yapmadığını bile bile...

Yapıyor musunuz yoksa baylar, hanımefendiler? Sahi kaçınız hatırlattı bu işleri kentin yöneticilerine onları kutsamaktan, onların yanında dolaşmaktan başka ne yaptınız çıkıp söylesin biriniz...

Öyle bakmayın...

Hani doğruları yazıp söylemek de, insanı sevmek de bir sevda ya...