Çağımızın, ülkemizin, kentlerimizin, sokaklarımızın, en çok insana, insani davranışlar sergileyen kişilere ihtiyacı var... Kim nasıl anlarsa anlasın, çağımızın insanı (Öylesine çağımız dedim) ülkemizin, kentlerin, kurumların hatta makamların en çok gerçek insana ihtiyacı var...

Gönlü insan gönlü, eli insan eli olan, yolu insan yolu olan ve herkese saygı duyan her insanı seven, zengin, yoksul gibi düşüncelere yenilmeyen...

Hani ben her fikre saygı duyarım diye saçma bir söz var ya, önce insana saygı duymaktır asıl olan... İnsana saygı duymayan başkaca hiçbir şeye saygı duymaz. Çünkü kalbi kirli ve kibirlidir insana saygı duymayan kişinin...

Üzgünüm ama yazmak zorundayım. Sormak, söylemek zorundayım. “Ey millet, bize ne oluyor?” demek zorundayım veya ey siyasiler, vaizler, Belediye Başkanları, onun yetkisini kullanan amirler, müdürler, kendini yetkili sayanlar; sahi size ne oluyor ki insana saygı duymuyorsunuz veya unuttunuz saygı duymayı, ya da neden böyle büyük kibir içindesiniz?

Neden bunları yazıyor, dillendiriyorum?

Anlatmaya çalışayım, anlamak isteyenlere...

Yaşlı bir adamım. Kimse kusura bakmasın, iyi şiir yazarım, iyi söz eder, iyi kelam ederim, kuşların, kedilerin, ağaçların dilinden anlarım, yoksulların dilinden de mazlumların dilinden de...

Yazarken yüreğimi koyarım, satır aralarına yeni bir bahardan söz eder gibi söz ederim şiirden, sevdadan, aşktan...

Kalemin izzeti benim için çok önemlidir, sözün izzeti çok önemlidir kalemin ve sözün izzetinin olduğunu bilmeyenler korkunç ve tehlikeli kişilerdir gözümde...

Allah’ın en yüce olduğunu her daim hatırlarım, ondandır nefret ederim Allah adına yalan söyleyenlerden kim olursa olsun. Siyasetçi, din anlatıcı, imam, müftü, vaiz fark etmez. Allah adına söylenen her söz mutlaka doğru olmalıdır...

Ne yazık ki ülkenin en büyük sıkıntısıdır Allah ile aldatmak insanı... Her hokkabazlığa Allah’ı şahit tutan kişiler her zaman en öndeler ve bu ülke adına çok endişe verici bir şey...

Eskiden bu kadar değildi. Şimdilerde daha çok canım acıyor, ülke insanı neden bu hale geldi diye...

Neyse ne zaman belediyeye gitsem bir şey sorsam, mesela soru sorduğum kişiler yüzeme bakmıyor, oğlum yaşındaki kişilerin karşısında ayakta bekletiliyorum, saymaya başlıyorum mesela kendimi anlatmak adına...

Yazarım, şairim, beş tane şiir kitabım var. Bir çocuk kitabım var. Ülkede çıkan bazı edebiyat dergilerinde şiirlerim yayınlanır...

Ayak ayaküstünde beni dinler gibi yapan genç adamın bakışlarının bana anlattığı...

Bana ne der gibi, şimdi sen bunları neden anlattın der gibi, bana ne senin kaleminden şiirinden der gibi...

Ve en son çıkış başından savma yöntemi, telefonunu bırak biz seni arayalım, müdürle veya müdüre hanımla görüşelim falan... Aranmayacağını o an unutulacağını bile bile telefonu bırakıyorsun, neden bırakıyorsa insan...

Mesela en son Alanya Uluslararası Kültür, Sanat ve Turizm Festivali’nde birebir yaşadım bunları... Kendime üzülmedim ülkem adına üzgünlüğüm. “Neden insanlık bu kadar çok tükendi, neden insana saygı böylesine tükendi” diye üzüntüm...

Yoksa kendime duyduğum ya da evimde kitaplarıma duyduğum söze, şiire duyduğum saygı, ruhumu diri tutmaya yetiyor, çok şükür...

Ama bunca olumsuzluğa rağmen doğruluk adına, insanlık daha çok ölmesin diye yazmaya, söylemeye devam yüreğim...

Bu kadar çok yıpratma kendini...