Zaman zaman siz de kendinize soruyor musunuz bilmiyorum ancak son günlerde cevabını aradığım temel sorulardan birisi, ‘’Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?’’ sorusu oldu. Cevap bulabilmek için ‘gerçek’ veya ‘doğru’ dediğimiz şeye ulaşmamızın da ne kadar zor olduğunu fark ettim. Algoritmalar ve bizi oyalamaya yönelik hazır bekleyen ekranlar olduğu sürece kendi doğrumuzu bulabilmek epey güçleşmiş durumda.

Instagram’da ‘mahirgra’ kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan Mahir Akkoyun, geçtiğimiz günlerde bir paylaşım yaptı. Paylaşım görselinin üzerinde ‘’Kenya’da vergi zamlarını ve yoksulluğu protesto eden yüzbinlerce kişi sokağa çıktı, meclis binasını bastı ve ateşe verdi. O sırada her güne yeni bir zamla uyanılan Türkiye’de Hz. Ayşe’nin yaşı ve Arda Güler’in milli maçta oynayıp oynamayacağı tartışılıyordu.’’ yazıyordu.

Bu paylaşım size ne hatırlatır bilmiyorum ancak şöyle geçmişe hızlıca dönüp baktığımda Gezi olayları sırasında gösterilen penguen belgeseli aklıma geliyor. Yahut Gazze’de insanlar katledilirken Met Gala’da insanların ne giydiğinin daha çok gündem olması aklıma geliyor. Açlık Oyunları filmini hiç bu kadar net bir şekilde görmedik veya yaşamadık belki de.

İdeoloji ve politikalarla çerçevelenmiş hayatımızda bir çıkış yolu ararken çareyi yurt dışına çıkmak ve oraya yerleşmekte buluyoruz. Çünkü ülkemizin her köşesine dair her sabah bir felaket haberi ile uyanmaktan yorulduk belki de. Yangın, sel, kaza, cinayetler ve daha niceleri. Şiddetin türlerini anlamakta hiç zorlanmıyor oluşumuz korkutucu olsa da o kadar alışmışız ki sıradanlaşmaya başlamış bizim için. Bunun yüz yıl öncesinde yaşanan dünya savaşlarından hiçbir farkı yok aslında.

Açlık Oyunları filmindeki ‘Capitol’ kurgu olsa da bu dünyada var olma ihtimali de gerçekliğin arasında. Diğer dünya ülkelerini yöneten ülkeler, dünyanın evrileceği noktada büyük kararları veren bireyler, her ülkenin çoğunluk üzerinde kurduğu ideolojik rıza bugün var olan bir şey. Her gün aç kalmamak ve yaşayabilmek adına mücadele veriyor oluşumuz da çok uzak bir gerçeklik değil. Yahut kurgunun ve oyunların farkına vardığınızda önce kendi inançlarınızın da sarsılıyor olması sadece filme dair bir doğru oluşturmuyor. 

Bazen büyük filmlerin fikirlerinin nasıl ortaya çıktığı noktasında büyülenmiş bir şekilde izlerdim filmleri. Şimdi dönüp bakıyorum da hiçbiri o kadar uzak şeyler değil bizden. Sadece kendi ülkemizden değil, içinde bulunduğumuz dünyadan uzak hikayeler değil. Bunu fark ettikten sonra her filme aynı şekilde bakamıyor, her filmi de izlemek istemeyebiliyorsunuz. Seçici olduğunuz noktada size sunulan gerçekliği sorgulamaya ve kendinize başka çıkış yolları bulmaya çalışıyorsunuz. Başka türlü bir hayat mümkün umudu taşımanız kolaylaşıyor. Ne dersiniz, böyle bir bakış açısı mümkün olabilir mi?