Diyorum ki aziz insan, hiç söz etmeden yazmadan söylemeden çağırmadan bağırmadan kendimizi pazarlamadan kutsamadan ve her şeyi ben bilirim demeden öce “üşüsek çok üşüsek, öyle bir üşüsek ki, ne giysek bizi ısıtmasa hangi yorganı üstümüze çeksek ısıtmasa, üşüsek bir daha...
Sonra kalkıp kapıyı pencereyi sımsıkı örtsek perdeleri çeksek, hiç soğuk rüzgar girmeyeceğine inansak sıkı sıkı ve sonra yazsak sonra konuşsak sonra akıl versek birilerine...
Kısaca önce üşümenin ne demek olduğunu anlasak diyorum...
Ve yine sonra aç kalmayı denesek, üç gün beş gün aç kalsak, ekmeğin sıcaklığını suyun tadını özlesek özlesek, ya da bir fırın camına askıda ekmek düşlesek de,anlasak açlığın susuzluğun ne olduğunu...
Sonra yazsal sonra konuşsak açları kapısından taze ekmek girmeyen evleri, solgun bakışlı çocukları annelerini babalarını sonra yazsak, kısaca önce bir denesek de, görsek aç kalmanın ekmeksiz kalmanın aç sabahlamanın, ne demek olduğunu...
Hem de denemiş oluruz bilmiş anlamış oluruz, uzaktan uzaktan yazmaların konuşmaların hiç samimiyet içermediğini...
Hani çok bal yiyen çocuğu, çok bal yemesinden hasta olur endişesi ile ailesi bir Allah dostuna götürmüşler de, kırk gün sonra gelin demiş ya, kırk gün sonra geldiklerinde Allah dostu çocuğa bundan sonra bal yeme demiş ya...
Neden kırk gün bekledin de dedin diye kendine sorulunca “çünkü siz geldiğiniz günlerde” bende bal yiyordum, kendi yaptığım bir şeyi bir başkasına yapma demek olmazdı, hem söze hem insana haksızlık olurdu demişti ya...
Tam bir örnek gibi olmasa da, insan “özellikle insanlık adına halk adına din adına yazan kişilerin” yazdıkları konunun konuştukları konunun derinliğini bilmesi gerekiyor...
Yoksulluğu yaşamayan hissetmeyen biri yoksulluk konusunda ne yazarsa yazsın onu yüreğinde hissedemez, mesela çok fakir biri büyük paraların hayalini kursa o hayalin verdiği hiçbir şey olmayacaktır aslında...
Kalemin hatırı için sözün izzeti için, yazılan her şey her konu her olay insanın gerçeklerini yansıtmasını istiyorsak, yazılıp söylenenler ile yüzleşmesi gerekliliğinin önemine işaret etmeye çalışıyoruz...
Belki de bundandır (bilerek belki dedim) kendi yapmadığınız yaşamadığınız şeyleri başkasından istemeyin talep etmeyin der Aziz İslam ve önderi Muhammed Mustafa/binler selam olsun...
Yani samimiyet diyoruz, içinde samimiyetin olmadığı her söz her iş her eylem boşuna kürek çekmedir...
Rüzgâra karşı savrulan hiçbir şey varacağı yere varmaz, kendi yüreğinde olmayan sözleri etmenin bir anlamı yok...
Ve...
Ve ülkemizin bu hale gelmesinin kentlerin bu hale gelmesinin insanımızın bu denli aşağılarda kalmasının nedenlerinin en başında samimiyetsizliğin olmayışıdır...
Samimiyeti yitirdik tolum olarak...