Geçtiğimiz hafta öğretmenlerin gününü kutlarken mutlu tablolara şahit olduk. Atanamayan, mesleğini yaparken hayatını kaybeden yahut zor şartlarda öğretmenlik yapan çok sevgili öğretmenlerin ve öğretmen adaylarını yine unuttuk. Bir öğretmen Twitter üzerinden fotoğraf paylaşımı yaptı ve şöyle yazdı ‘’Bu sene de atanamadığım için öğrencilerimle buluşamadım.’’
Öğretmenlerin ve öğretmen adaylarının yaşadığı bu psikolojik şiddet göz ardı edilmemelidir. Yakın dönemde doktorların yaşadığı hem fiziksel hem de psikolojik şiddete şahitlik ettik. Eylem yapan işçiler, hakkını arayan yahut başkalarının hakkını savunan insanların yaşadığı şiddete şahitlik ediyoruz. Ne yazık ki etmeye de devam ediyoruz.
Bu zaman kadar doğaya, hayvanlara, çocuklara, kadına, insana ve kısacası her şeye yönelik olarak uygulanan şiddete tanıklık ettik. Sonu gelmeyen bir kaos içerisindeyiz adeta. Haksızlıklar, adaletsizlikler, uygulanmayan kararlar, yasaların göreceli uygulanması ve kendinden olmayanı ötekileştirmeye yönelik olarak uygulanan politikalar hepimizin bir bir sonunu getiriyor. Maalesef farkında değiliz.
Öğretmenler günü sonrası 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele gününü yaşadık. Kayıtlara geçen sadece 2024 yılında 412 kadın var. Her iki kadından birisi kendi evinde kendi tanıdığı insanlar tarafından öldürüldü. Eşi, eski eşi, boşanmaya çalıştığı eşi, sevgilisi, eski sevgilisi, ayrılmaya çalıştığı eski sevgilisi, babası, kardeşi, oğlu ve akrabası tarafından öldürülen 412 kadın var. 412 hayat var.
Sayısı belirsiz sokak hayvanı katledildi. Sayısı belirsiz çocuk şiddet ve istismara maruz kaldı. Sayısız ağaç yok edildi. Sayısız deniz suyu kirletildi. Sayısız toprak verimli kullanılabilecekken çürütüldü. Her geçen gün doğal olmayan gazlar ve atıklar nedeniyle soluduğumuz hava kirletildi. Yaşam için gerekli olan içtiğimiz su dahi kirletildi.
Şiddet dediğimiz şey sadece fiziksel olmaz. Tüm canlılar için kendi varlığından mahrum bırakılan her adım bir şiddettir. Şiddet mutlaka iz bırakır. Bu iz fiziksel veya ruhsal olabilir. Ancak şiddetin izleri nesillerce aktarılır. Zincirli bir halka gibi bugüne getiriyor bizi. Kırılması gereken ve artık dur denilmesi gereken bir zincir bu.
Kaybedecek bir ağacımız, bir canlımız, bir sokak hayvanımız, bir kadınımız, bir çocuğumuz daha yok. Kaybedecek bir dünyamız veya hayatımız yok. Şiddetin her türlüsünün tam karşısında olmamız gerekiyor. Yoksa her geçen gün kendi sonumuzu kendimiz hazırlamaya ve tüm canlıları katletmeye devam edeceğiz. En sonunda da yaşayacak bir hayatımız, bir dünyamız kalmayacak. Ne dersiniz, bir film senaryosundan daha fazlası olan gerçeği yaşamak ağır gelmiyor mu size de?