1965-1969 tarihleri arasında Adalet Partisi (AP) Kabinesi’nde İçişleri Bakanlığı yapan Dr. Faruk Sükan 'Zehir Hafiye' diye anılırdı. Bir gece yarısı polislerle meclisi basmış CHP milletvekilleri ile Milli Birlik Kontenjan senatörlerinin odalarında arama yaptırmış. İsmet İnönü'nün tarihe geçecek olan "Eşkiyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz" sözlerinin bizzat muhatabı olmuştu.

"Solcuların nefes alışlarını bile takip ediyoruz" diyerek tarih sayfaları arasında "Zehir Hafiye" olarak yerini alan İçişleri Bakanı Dr. Faruk Sükan'ın halefi tarafından pabucu dama atılacak gibi geliyor bana.

Günde 5 veya 6 saat gibi uyku ile yetinen sel felaketinde ayağında çizmesi, orman yangınlarında elinde su kovası ile oradan oraya koşturan, iç ve dış düşmanlara karşı her an tetikte duran bir İçişleri Bakanı’mız var.

"Amerika ve Avrupa talimat vermiş ne olacak? Biz la havle vela kuvvete cinsiyetsizleştirilecekmişiz, LGBT’li olacakmışız, ya sen ne istiyorsan kendi yakınlarından ve ailenden başla."

 İçişleri Bakanı’nın ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunu görmesi ile birlikte "Solcuların nefes alışlarını bile takip ediyoruz" diyen selefi Dr. Faruk Sükan'ın pabucunun dama atıldığını görüyoruz.

                ARAP'IN TERSİ PARA

Cumhurbaşkanı ve yandaş medya tarafından Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin üst düzey sorumlusu, azmettirici, katil diye adlandırılan Suudi Velihat Prens Muhammed bin Salman ülkemizi ziyaret etti. Üst düzey protokol ile karşılanan Prens Salman yedi, içti, tekrar uçağa kadar Cumhurbaşkanı tarafından uğurlandı. Göz yaşları içinde yapılan vedalaşmanın ardından Prens uçağına binip gitti. Velihat prensin karşılanışı ve uğurlanışı muhalefet tarafından çok eleştirildi. Bu ara muhalefetin unuttuğu bir şey var Arap'ın tersinin bile para olduğu. Paraya çok sıkışan iktidar seçimi kazanıp iktidarını sürdürebilmesi için Arap'ın parasına ihtiyaç duyuyor. PARA, PARA, PARA. Her derde deva.

      ANLAMAKTA ZORLANIYORUM

Türkiye dünya şeker üretiminde 5'inci sırada idi. Dünya şeker üretiminde Türkiye yüzde 7'lik pay ile Rusya, Fransa, ABD ve Almanya'nın ardından 5'inci sıradaydı. İthalata gerek kalmadan kendi kendimize yeterliliği olan bir ülke idik. Önce şeker pancarı ekimine kota getirdik. Ardından şeker fabrikalarını özelleştirip sattık. Sonuçta seker ithal eden bir ülke konumuna düştük. Ucuz şeker alabilmek için kuyruğa giren insanlarımızı gördükçe şaşırıyorum ve bu durumu anlamakta zorlanıyorum

Anlamakta zorlandığım bir başka konu Türkiye'de ekilmeyi bekleyen 3 milyon hektar boş arazi varken, iktidarın Sudan, Nijer, Venezuella'dan arazi kiralayıp tarımsal işletmeler kuracak olmasını anlamıyorum. Doğrusunu isterseniz, ben bu iktidarın yaptıklarını  da yapacaklarını da anlamakta zorlanıyorum.