Yıllar önce uzmanlık eğitimini tamamlayan doktor, diplomasını alır almaz küçük bir ilde bulunan devlet hastanesine başhekim olarak atanır.

Kendi dalından bir kaç uzman daha vardır. Uzmanların hepsi de, kendisinden kıdemlidir.

İlk zamanlarda, ilk defa idarecilik görevini üstlendiği için ve idarecilik görevini yerine getirirken aynı zamanda hekimliğe de devam ettiği için biraz zorlanır.

Meslektaşları onun kararlarına hep zorluk çıkarırlar.

Aradan 1 yıl geçer hasta sayısı artar.
Başhekim olduğu halde poliklinikte muayene etmekten kaçınmaz, hastalarının pansumanlarını bile kendisi yapar ve her sabah yatan hastalarını mutlaka ziyaret edermiş.

Bu duruma bazı meslektaşları tepkilidir.
Ama o, zorlukları aşmasını bilir.

Hatta çalışanları gruplaşıp eleştiri kampanyası bile başlatırlar.
 

Başhekim yaşlılara babası, anası, amcası, dayısı, halası, teyzesi; gençlere kardeşi, arkadaşı gibi, ailesinden biri davranmaya devam eder.
Ameliyat ettiği bazı hastalarını köyünde bile ziyaret edip, takip eder.

Onların hem tedavisini yapar, hem de gönüllerini alır.
Mutlu olan hastalar köyünde, mahallesinde onu anlatmaya, tavsiye etmeye devam ederler.

Bir gün misafir gelen doktor arkadaşı, bu kadar kısa zamanda bu kadar hasta sayısına nasıl ulaştığını sorar :
Başhekim; benim her köyün içinde reklam tabelam var der.
Bunu duyan doktorun ilk işi sanayide köy sayısı kadar tabela yaptırmak olur.
Tabelaları montaj için gidenler döndüklerinde Başhekimin hiç tabelasını görmediklerini söylerler.

Tabi ki doktor bir hışımla kandırıldığı düşüncesiyle, hocam bana çok masraf ettirdiniz, sizin hiç tabelanız yokmuş diyerek öfkelenir.                                           
Başhekim,  benimkiler sabit değil, seyyar ayaklı tabela diyerek gülümser.
Doktorun gönlünü alır.

Onun reklamcıları hastalarıdır…