Sonbahar kendini hissettirmeye başlarken duygularımız da değişmeye başlıyor. Havaların serinlemesi ile daha fazla kendi içimize dönmeye başlıyoruz. Evde daha fazla zaman geçirmeye başlarken, dışarıda dikkatimizi dağıtan her şey bir bir kaybolmaya başlıyor. Hal böyleyken de duygularımız ve düşüncelerimiz üzerine sorgulamalarımız artıyor.

Bu nasıl oluyor diye soracak olursanız şu şekilde ifade edebilirim; pandemi döneminde bir süre evde kalınca duvarlar ile konuşmaya başlamıştık. Tıpkı o dönem gibi aslında. Sadece her yıl yaşadığımız ama farkında olmadığımız bir olay. Çok da üzerine düşünmüyoruz diyebiliriz. Ancak bu durum bazı insanlar için daha da zorlayıcı olabiliyor. Özellikle de havalar kapanmaya başladığında ister istemez kendini kötü hissetmeye başlayan insanlar için.

Sanki kapanan havalar bizim duygularımızı da kapatmaya başlıyor. Olumsuz duyguları daha çok hissetmeye başlıyoruz. Tüm duygular geçiciyken, olumsuz duyguların kalıcı olacağına dair bir yanılgıya kapılıyoruz. Bahar mevsimi gelene kadar böyle süreceğini kabullenebiliyoruz. Üstelik ortada hiçbir mantıklı sebep yokken bunu yapıyoruz. Kendimizi mevsimlere göre koşulladığımız ve ona göre şekil aldığımız bir süreç gibi.

Bir de tam bu durumun karşısında yer alan ve kapalı havalardan keyif alan, sıcak havalardan uzak durmaya çalışan, havalar ısındığında mutsuzluğu artan insanlar var. Sadece mevsimsel olarak değişen ama temelde kendimizi mevsimlere göre şekillendirdiğimizden öte gitmeyen bir durum.

Unuttuklarımız arasında şöyle bir detay var. Koşturmaca içerisindeyken doğanın her mevsimde mola verdiğini unutuyoruz. Her mevsim yaz veya kış olamaz. Arada geçişler ve değişimler olabilir. Kendimiz için keskin sınırlar çizerken mevsimlere karşı daha hoşgörülü olup ona göre şekil alabiliyoruz.

Oysaki cam bir evde yaşadığımızı düşünürsek, mevsimler gelip geçecektir. Her mevsimde birden fazla hava durumu yaşanacaktır. Hiçbiri kalıcı olmayacaktır. Ama her hava durumunu cam evimizin içine alırsak, biz kendimizi yok etmeye ve evimizden çıkmaya başlayacağız. Ortada sadece duygular varken, kendi hayatımızdan kendi evimizden uzaklaşmaya başlayacağız.

Bizler evimizde uzanıp gökyüzünü izleyebiliriz. Her hava olayı gibi duygular da gelecek ve gidecektir. Biz evimizde olmaya devam ederken yapacağımız tek şey onları izlemek ve eşlik etmek olacaktır. Her gelişlerinde karşıladığımız gibi, giderlerken uğurlayabiliriz. Böylelikle kendimize de alan tanıyıp, her şey için kendimizi suçlamayabiliriz. Ne dersiniz, böyle bakınca daha rahatlatıcı geliyor mu tüm fırtınalar?