Her şey açığa çıksın diye, açığa çıksın diye gerçekler, sonra birilerinin hep yalan söylediği ortaya çıksın, göremediklerini görsün diye insanlar, yazmaya, söylemeye devam...

Söz namustur, namustur yazı doğru yazıldığı zaman...

Sonra yapma!

Zaten artık insanların çoğu gerçekleri duymak istemiyor, hakikatle yüzleşmek istemiyor,  dinlemek istemiyor Tanrı’yı bile...

Dinlemiyorlar da...

Önce durup durup tuz bastım kalbime...

Hadi yaz, konuş hadi dedim kendime...

Bir günlüğüne diren, görmezden gel sokakların halini, insanların halini, bir günlüğüne ülkede yoksullar yokmuş gibi düşün...

Şiir okuyan adamlar, saçlarını şiir gibi tarayan kadınlar evlerin balkonlarında...

Kimisi uzaklara bakıyor, kimisi ocuğunu seviyor, kim bilir kimisi eski bir aşkını düşünüyordur...

Dünya yanmıyormuş gibi...

O çok sevdiklerin seni hiç üzmemiş, Gazze’de soykırım yaşanmıyormuş, çocuklar parça edilmiyor, yaşayanlar açlıktan ölmüyormuş gibi...

Aldırma!

Senin ülken değil her gün kadınların öldürüldüğü...

Babaların kendi kız çocuklarını katlettiği...

Kocaların karılarını...

Bak herkesin işi var...

Umudu var...

Bak “Yoksulluğu bitirdik” dedi efendimiz, ülkenin Cumhurbaşkanı, daha ne olsun...

Kendini üzme sen varsıl da değilsin üstelik...

Umurunda olmasın dünyanın cehennem gibi oluşu, sokakların cinayet mahalli gibi oluşu...

Yaz, güzel şeyler yaz

Size bambaşka şeylerden bahsedecektim aklımca...

Alanya iskelesinde kuşlara yem atmanın, sokaklarda kedilere mama, su koymanın keyfinde falan...

Yarım saat olsun huzur bulayım...

Omuzlarımda taşıdığım dünya ağrısı azalır belki...

Belki biri “Günaydın” birisi, “Selam nasılsın” der.

Olur ya, “Bu kadar üzgün durma” der bir kuş omuzlarıma konarak...

Ya da uzaktan eski bir sevgili arar, “Seni unutmadım” falan der...

Sadece kalbimin acıları bir saatliğine, yarım saatliğine diner. Belki diye güzel şeyler yazayım, şiir okuyun sevdiklerinizi arayın “Seni seviyorum” deyin gibi huzurlu sözler...

Olmadı, olmadı, olmadı, başaramadım...

Olacağına dair inancım da kalmadı...

Geri dönüp baktım, mezar yeri gibi dünya...

Kan tutmuş gibi koşuşturup duran insanlar sokaklarda, ama kimseler kendini sorumlu hissetmiyor...

Ülkeyi yönetenler, kentleri yönetenler, camide imam, okulda öğretmen, asla kendini sorumlu hissetmiyor...

Ve kalbim

Dağ kaçkını mı desem, şehir kaçkını mı?

Nereye sığınacağımı bilemiyorum.

Bilemiyorum ne yazacağımı, ne yazsam azcık faydam olur kadınların, annelerin hüznüne?