Hayvancılık ve tarımla uğraşan, bilhassa bizim medeniyetimizin insanlarının samimi yaklaşımı, yardımlaşma kültürü, fedakarlığı, misafirperverliği ve alicenaplığı diğer toplum ve topluluklarla kıyaslanamaz derecede yüksektir.
Özellikle konar göçer Türk topluluklarında, yani yörüklerde hiçbir karşılık ve maddi çıkar beklemeden misafir ağırlanır, zorda kalanlara zaman kavramı gözetilmeksizin, maddeten ve bedenen her türlü yardım yapılır. Çünkü Torosların insanı dağlara benzer; sert görünümlü ancak yufka yüreklidir. Torosların zorlu topografya şartları korunmayı, yardımlaşmayı ve paylaşmayı öğretir. Ayrıca, kadim medeniyetimizden, İslami inanç ve kültürümüzden gelen değerlerimiz ve “Yaratılanı severiz, Yaratan dan ötürü” düşünce sistematiğiyle, kamil insan olma tasavvuru ve kıstasıyla, iyilik yapmak Müslüman Türk Toplumlarının ana gayesi olmuştur.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, 1980’lere kadar Anadolu’da nüfusumuzun büyük çoğunluğu köylerde ve kırsal kesimde hayatını idame ettirmekteydi. Genel olarak geçimlerini, tarım ve hayvancılıktan sağlıyorlardı. Yaptıkları işlerde, o günkü şartlarda herhangi bir bilimsel metot kullanmıyorlar, atalarından ne görmüşlerse aynı yöntemi devam ettiriyorlardı. Etinden, sütünden, yününden yararlandıkları hayvanları onlar için çok değerliydi.
Kış mevsimini sahilde, Alanya ve beldelerinde, ılıman iklimde geçiren Yörükler, ilkbahar gelince, Toroslardaki yüksek yaylalarda, verimli otlak ve meralarda hayvanlarını otlamak için yola revan olurlardı. Göç mevsiminde yüklerini taşıyan develerle, atlarla, katırlarla ve geçimlerini sağladıkları sürüleriyle eskiden beri kullanılan yaya yollarından, yurt edindikleri yaylalarına 4-6 günde intikal ederlerdi. Ancak bu zorlu şartlardan hiçbir zaman şikayette bulunmazlar bilakis her daim baharın mutluluğunu yaşarlardı. Torosların arkasındaki köylerde ikamet eden akrabalarına ve orada yaşayan insanlara konuk olur, karşılıklı hediyeleşirlerdi.
Bu uzun süreçli yolculuklarda, hayvanlarının beslenmesi ve dinlenmesi, su ihtiyaçlarının karşılanması gibi etkenler çerçevesinde konaklama yerleri zaman içinde kendiliğinden belirlenmiştir. O günün şartlarında Toroslarda geceyi geçirmek için hayırsever sahiplerinin yaptırdığı hanlar, yörükler için bir nevi bu günün oteli niteliğindedir. Taşatan Yolunda başlıca Çıkrık hanı, Çatlakçavuşun hanı, Garının hanı, Karafil hanı,Tesbili hanı gibi hanlar, yaşanılan hatıraları ile kullanıcıları tarafından hep anlatılagelmiştir.
Ayrıca Yörükler için Torosların arkasındaki köyler de, tarih boyunca hep dinlenilen, mola verilen yerler olmuştur. Elbette köylerde oteller yoktu ancak eski Türk gelenek ve göreneklerine göre, maddi imkanlar ölçüsünde, bazı köylerimizde, misafirlerin rahat edebileceği, dinlenebileceği ve kalabileceği “oda” olarak adlandırılan evler vardı. Gelen konuklar bu evlerde misafir edilir, yeme içme ihtiyaçları hiçbir karşılık beklenilmeksizin köyün ileri gelenleri tarafından karşılanırdı.
Yolcular ve yoldan gelenler birer Tanrı misafiriydi ve misafirlere ikramda bulunmanın sevabını kazanmak onlar için huzur kaynağıydı. Ve burada, Hacımehmetli Köyü Köprübaşı mevkisinde ikamet eden, benimde yeğeni olmaktan onur duyduğum, “Kölüş” lakaplı dayım Mehmet Kölüş’ten dinlediğim ve bizlere de ders niteliğinde olan, hayatın içinden bazı kesitleri paylaşmak istiyorum:
Mehmet Kölüş, Alanya ve çevresi tarafından bilhassa elli-altmış yaş üzeri kişiler, siyasi bürokrat devlet ricali tarafından tanınan, Köbrübaşı kışlağının ve muhitinin ağasıdır. Köye gelen misafirlerden hiçbir karşılık beklemeden, bir konukevini yapmış olması, konuklar için en güzel ve zarif şekilde ikramda bulunması ve gelenlerin her türlü sıkıntısını gidermesi onun ağalığının bir nişanesidir. Ayrıca yenilikçi kişiliğiyle, bahçesinde ve tarım alanlarında yaptığı faaliyetler ve üretimler, köy halkına da örnek olmuştur.
Yenilikçi tavrıyla, bahçesinde her çeşit meyve; elma çeşitlerinin (beyazı kırmızısı, tatlısı ekşisi) envai türlüsü, kırmızı kiraz, beyaz kiraz, armut, ceviz çeşitleri gibi ülkeye gelen yeni bir ürünü bulup yetiştirir ve onları konukları ile paylaşır. Devlet ricali olsun, bürokrat olsun, vatandaş olsun gelen misafirleri hediyesiz göndermez. Bugüne kadar milletvekilleri, kaymakam, belediye başkanları ve Alanya’nın ileri gelenlerini misafir olarak ağırlamıştır. Yine en önemli özelliklerinden birisi her zaman kamu yararını kişisel menfaatinin önünde tutmasıdır. Bu sayede, Köprübaşı kışlağı eğitimden ulaşıma, sulama ve içme suyuna kadar önemli hizmetler almıştır.
Geçtiğimiz yıllarda bir gün kendisini ziyaret ettiğimde, eski hatıralarını yad ederken, dedi ki: “Bak yeğen, buraya gelen gidenle ilgilenmek, misafir etmek, bize dedemden bir misyon olarak kaldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarından ve 1980’li yıllara kadar şu yandaki eski yapı bu köyün “odası” idi. Buradan yolu geçen herkes bu binada ağırlanır, ikramda bulunulur ve yolcu edilirdi. O günkü şartlarda ulaşım için araba yolu yok, sadece yaya yolu vardı, bu yol bir nevi ipek yolu niteliği taşırdı. Alanya’da çalışan, ticaretle iştigal eden veya yolu Alanya’ya düşen vatandaşlar, memleketleri Konya’nın Bozkır, Ermenek, Hadim, Taşkent ve Beyreli gibi ilçe ve köylerine Taşatan Yolunu kullanarak Köprübaşı’dan geçip, Eşşekkırıldığı ve Gevne Yaylaları üzerinden memleketlerine giderlerdi. Tabi ki, o günlerde elektrik yoktu, imkanlar da kısıtlı idi. Gecenin üçünde kapı tokmağı çaldığında ve dedem nineme, hanım kalk misafir geldi hemen bir çorba koy dediği zaman, ninem hiç sitem etmeden kalkar, Tanrı misafiri geldi deyip, çorbayı pişirir ve dedem çorba tenceresiyle köy odasına giderek misafirlere ikramda bulunurdu. Ninem bir Osmanlı kadını idi, hayatı boyunca bu konularda hiç dertlenmemiştir. Artık böyle insanlar dünyada az bulunur” diyerek bu gelenek, örf ve adetleri devam ettirmenin ona huzur ve mutluluk verdiğini gördüm. Tabi ki, Kölüş Ağa’nın bu geleneği devam ettirmesinde hanımının hakkı ödenmez. Hanımı Alanyalı Süvariler ailesinin kızıydı. O da gelen misafirlere güler yüzünü hiç eksik etmezdi. 15 Mart 2022 tarihinde aramızdan ayrıldı. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Dayım Mehmet Kölüş, nam-ı diğer Kölüş Ağa 85 yaşında, kendisinden sonra yeri doldurulamayacak bir karakter. Kendisine sağlık, sıhhat ve hayırlı uzun ömürler diliyorum.