İzlemeyi en çok sevdiğim ve akışına anında kapıldığım film türü kesinlikle biyografi filmleri olmuştur hayatım boyunca. Yapım ne kadar durağan olursa olsun bu olayların gerçekten yaşandığını bilmek ve o karakterlerin en az sen ben kadar gerçek olduğunu hissetmek her zaman benim gönlümde ayrı bir yer edinmiştir. Bu yazımızda da gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan Bohemian Rhapsody filminden bahsedeceğim sizlere;​

The Queen grubunu en azından isim olarak duymayan yoktur aramızda diye düşünüyorum. Duymayanlar için de sizlere sadece “we are the champions” demek istiyorum. Evet heh işte o meşhur şarkının ve bunun gibi daha nice mükemmel eserin sahibi bu grup. Ortaya sundukları sanat bakımından zaten ayrı bir yerleri var müzik tarihinde ancak karakterleri ve yaşadıkları bakımından da çok ayrı bir dünyası var bu müzik grubunun.

​Filmde de kendini tanıttıkları gibi “biz birbirimizden çok farklı ama birbirimizle olan bir aileyiz” diyorlar kendileri için. Biri mühendis, bir diğeri dişçi, başkası tasarımcı ancak hepsi de birer müzik tutkunu olan bu grubun ise tabi ki de bir sansasyonu var. İşte o sansasyon dişleriyle ve beyaz atletiyle akıllara kazınmış olan Freddie Mercury.​

​Zamanında müslümanların baskısından kaynaklı Hindistan’dan göç eden kökenleri zerdüştlüğe uzanan bir ailede büyüyen Freddie. Ömrü hayatı boyunca hiçbir zaman diğer insanlar gibi olmamıştı. Zevkleri, renkleri, mantığı, sesi onu her zaman farklı kılmıştı diğerlerinden. Ama onu bu kadar farklı kılan tarzı veya sesi değil kendine güveni ve hırsıydı bana kalırsa. Bazı insanlar vardır bir konuda ilgileri ve yetenekleri varsa hayatının yapı taşı haline gelir bu şey. Yani demem o ki, Albert Einstein için fizik neyse Mercury için de müzik o olmuş bir nevi. ​

​Mercury’nin farkım tarzım olayını anlatabildiysem buraya kadar biraz da filmden bahsetmek isterim. BryanSinger’ın bakış açısıyla izlediğimiz ve 2018 yılında seyirciyle buluşan filmin her detayı birbirinden muntazam. Müzikler, kostümler, saç kesimleri birbirinden ikonik (saç kesimi demişken günümüzde saçını uzatan sakalsız bıyıksız erkeklere eşcinsel gözüyle bakılıyorken o zamanlarda da saçı kısa bıyıklı erkeklere bu gözle bakılması fazla ironik geldi bana…) 

​Filmin ismi Bohemian Rhapsody ise grubun en yüksek özgüveniyle kendinden emin bir şekilde ortaya koyup çığır açtığı ve opera ile rock tarzını birbirine harmanladığı mükemmel bir eseri. Ben şarkıyı biraz Hayko’nun Kurtalan Ekspres şarkısına ya da Büyük Ev Ablukada müziklerine bahsettim. Bütün kültürleri karıştırıp inişli çıkışlı karışık eserler sanatçıların imzası gibi oluyor genelde. BohemianRhapsody de aynı The Queen grubu gibi karışık ama bir arada çok güzel…​

​Bu muazzam filmi kesin izleyin derim ve yazımı “Bismillah! No, we will not let you go, let him go” diyerek sizleri Bohemian Rhapsody sözlerine emanet ediyorum, iyi seyirler dilerim.