Öncelikle Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlayarak bu haftaki yazıma giriş yapmak istiyorum. Bu hafta sizlere spesifik bir film veya kitaptan bahsetmek yerine bir konu çerçevesinde dönen ve benim de izleyerek veya okuyarak şahit olduğum eserlerden bahsetmek istiyorum. Ortak konumuz ise; Türklük.

    Günümüz çağında malesef ki ben Milliyetçiyim, ben Türkçüyüm dediğimizde yargılar bakışlarla karşılaşıyoruz. Hatta batı veya doğu sempatizanlarıyla o kadar asimile edilip "humanistlik" adı altında kimliğimiz o kadar unutturulmaya çalışılıyor ki artık Atatürkçüyüm denen bile "yiaa bu devirde böyle şeyler mi kaldı" laflarıyla karşılaşıyor. Evet, kaldı. Kalan bu milliyetçilik ruhuyla da birçok güzel yapım getirildi günümüze daha. Bunlardan bazıları birçoğunuzun bildiği gibi artık kültleşmiş hale gelen, en azından televizyonda bile bir kere denk geldiğimiz "Dağ, Börü, 120" gibi enfes üstü enfes yapımlar. Bu yapımların da önemi aslında ne anlattığı değil izlerken bizlere neler hissettirdiği...
    Benimle yaşıt olan insanların önceliğinde yürütülen ve birçoğumuzu derin bir hissizliğe yönelten gelecek anksiyetesiyle başetmeye çalışıyoruz hepimiz. Bunun nedeni
ise tamamıyla bize bu neslin zorluklarını yaşatacak kararları veren devlet büyükleri. Bu devlet "büyüklerinin" verdikleri anlamsız kararlar ve yürüttükleri politikalar yüzünden de 
ülkemizden, topraklarımızdan ve tarihimizden uzaklaşır hale geliyoruz. Git gide nesil olarak kimliksizleşen ve herkesleşen bir çağ olmaya yaklaştık malesef ki.
    İşte bunların olmaması için yönetilen ve Türklük ruhunu yansıtan yapımlar ya da Hüseyin Nihal Atsız, Orhan Yeniaras, Mehmet Sami Fethi, Çağlayan Yılmaz gibi tarihimizi mitlerimizi savaşçı ruhumuzu harmanlayarak kitaplar yazan yetenekli yazarlarımızın kitaplarını daha çok okumalı ve okutmalıyız. Değil Cumhuriyetimizin 101. yılı 1101. yılında dahi sokaklarda neşeyle kutladığımız bayramlarımız olsun, Türklüğümüzü unutmadığımız nice yıllarımıza.