Kutsal kitaplardan öğrendiklerimden ve Peygamberlerin anlattıklarından öğrendiklerimden çıkardığım sonuç iyiliğin azı çoğu olmaz, yeter ki biz iyilik yapmayı isteyen arzulayan biri olalım...
Bakın üç aylar girdi, yani daha çok hatırlama zamanı yoksulu kimsesizleri mahalledeki ihtiyaç sahiplerini yaşlı komşuları...
Söylemek zorundayım söylerken içim acısa da...
Sokaklarımız karanlık ve acı kokuyor, her ne kadar birileri görmese de duymasa da, yetkililer yok öyle bir şey diye itiraz etseler de...
Onların yok dediği her şeyin var olduğunu, var dedikleri her şeyin bir kısmının yalan olduğunu öğrenmedik mi?
Zaman daha çok iyilik yapma zamanı, olduğu kadar ekmeğini yemeğini sofranı paylaşma zamanı... Nefsinizi dinleyip çekinmeyin sofranızı bir yoksulla paylaşmaya...
Biliyorsunuz bu İbrahim’i Muhammedi bir sünnettir... Keşke böyle sünnetleri gündeme taşısalardı din adına konuşanlar...
Sofranda bir aç varsa bir yoksul bir yetim varsa, yani sofranı onlar ile paylaşıyorsan “karşında İbrahim Peygamber Muhammed Mustafa’dır seni gözleyen, hatta sana “sen ne güzel insansın” diyen...
Evet, iyiliğin azı çoğu olmaz, sen yapabildiğin kadar gücünün yettiği kadar yap, unutma şehrin aydınlık yüzlü insanlarıdır iyilik yapanlar... Ama sakın/sakın iyilik yaptığın insanları utandırma iyilik yaparken ve kimselere söyleme...
Hani Allah bilsin denir ya, Allah bilsin yeter, muradın onun rızasını kazanmak değil mi, onun razı olması yetmez mi, yapılan iyiliğe...
Birileri bizi kandırıyor, bizi dünyaya çağırıyorlar helal haram demeden, bari biz kendimizi kandırmayalım...
Kendimiz direnelim karanlığa, zulme haksızlığa tek başımıza kalsak bile... Zor ama direnmeye devam edelim yalan söylememeye, yalancılardan olma diyelim kendimize...
Ve asla yalan olduğuna inandığımız bir söze itibar etmeyelim, kim olursa olsun gücü yetkisi ne olursa olsun yalancılara taraf olmayalım...
Ama yinede siz bilirsiniz, bana düşen kardeşçe uyarmak kardeşçe hatırlatmak, hesap gününde yalancıların rezil olacağını söylemek...
Çoklarının ikiyüzlü olduğu bir dünya, şehir ikiyüzlü kişilerle dolu, bereketsizlik çöktü ülkenin şehirlerin insanların üstüne...
Bakın ramazan geliyor, yine gazetelerde ramazan oruç sayfaları olacak, ama kim kimler bu yazıları yazan sayfaları hazırlayan, diye aklınıza düşsün...
Zira gözlerimle gördüm bir ramazan günü bir adamın ramazan sayfası hazırladığını kopyala yapıştır yöntemi ile bir gazete de, seneler önce...
Belediye seçimleri üstüne yazmak gibi olmamalı, din üstüne ramazan oruç üstüne yazmak...
Yanılıyor muyum?