Anladım başkaları duymuyor da, mesela ülkeyi yönetenler kentleri yönetenler “kimler duyması gerekiyorsa onlar” duymuyorlar duymak istemiyorlar tamam da...
Ya sen? Sen neden duymuyorsun ey sevgili, sen neden tuz buz kesildin, sen de duymayacaksan sen de ses vermeyeceksen, nasıl yaşanır bu zalim karanlık dünya nasıl yola çıkılır, sabah olunca belki aydınlık olur diye?
Yok, hayır seni üzmek değil muradım, sana kahırlanmak da değil aslında, senin üstünden kaderimize el koyan beyefendilere, hanım efendilere yetkili kişilere idarecilere söz ulaştırmaya çalışıyorum...
Omzumda dünya kadar ağırlık, taşıyayım diyorsun taşınmıyor, ben sana yardım ederim diyen kimseler de yok...
İnsan anlaşılsın yoksulluk anlaşılsın çaresizlik anlaşılsın diye çığlık atışlarım kimselerden çekinmeden... Olsun...
Olsun bu kadar da ukalalık da bende bulunsun, neden sormayalım sesimizi neden duymuyorsunuz diye, sahi neden duymuyorsunuz yoksullarım mazlumların kadınların kızların babaların, sesini?
Duymayacaksanız neden talip oldunuz o makamlara, neden ülkeyi kenti en iyi biz idare ederiz dediniz, sözünüz söz olmayacaksa?
Mesela neden duymuyorsunuz yaşlıların evsizlerin ekmek parası temin etmek de zorlananların sesini, size seslerini duyurmak için ne yapsınlar?
Ölsünler mi mesela?
Sen mahalle muhtarı/sahi sen ne iş yaparsın, mesela bilgi sahibimisin mahallende kaç yoksul var kaç yetim kaç yaşlı? Kaç ev var tenceresi kaynamayan, okula gitmeyen kaç çocuk var söyler misin, sahi sen ne iş yaparsın?
Kaç kız, kaç kadın saçını kesti dün gece duydun mu, kaç baba intihar etmeye kalktı, kaç çocuk yatağa aç girdi, kaç kadın yollara düştü ekmek parası adına etini satmak için?
Sahi sen ne iş yaparsın?
Sizler duymuyorsunuz duymak istemiyorsunuz diye geceleri yollara köşe başlarına çeşme önlerine sözler bırakıyorum, melekler duysun Allah’a ulaştırsınlar diye...
Kuş yuvalarına ağaç diplerine sözler bırakıyorum kahır dolu acı dolu yoksulluk çaresizlik dolu...
Çocukların avuç işlerine sözler bırakıyorum, onların hatırına Allah’a uslaşır diye, zira ne yapsak sizlere ulaşmıyor ulaştıramıyoruz...
Bütün bunlara rağmen düşünmeden edemem savaşların zalim yanlarını, insan neden bu kadar zalim oldu diye soru üstüne soru soruyorum geceleri kendi kendime...
Neden haksızlık dolu sokaklar, neden rahatsız değil efendiler halkının yoksulluğundan diye...
Geceleri herkes gibi ben de yatarım yatmasına da, diken yığını olur yatak, uyumak istesen de uyunmuyor...
İşte böyle ey sevgili, yine senin üstünden konuştum bugün yine, olur ya duyarlar...
Belki yarın yarın gece daha aydınlık olur gökyüzü...