Muradımız olumsuz sözler ederek insanların canını sıkmak değil elbette... Ama doğru sözler etmekten kaçınırsak ve karşı çıkmazsak halkı kandıran-lara, insanları kandıranlara, onlara içi yalan dolu masal anlatanlara karşı çıkmazsak...

Fark etmezsek ayağımızın altındaki zeminin kaydığını, bazı insanların çare-sizlik içinde yaşadıklarını fark etmezsek, kuşların nereye gittiğini düşün-mezsek “çünkü yeni inşa edilen kentlerde kuşlara ve başka canlılara yaşa-ma hakkı bırakılmadı” ve günümüz insanın vicdanı sorgulanacak merha-meti sorgulanacak, hatta inandım dediği dini sorgulanacak hale gelir...

Gelmelidir de...

Elbette canım sıkılıyor, sizin sıkılmıyor mu?

Ummadığımız adamlar ummadığımız yalanlar söylüyorlar halka ve ses çı-karması gerekenler, "Bu yalanları söylemeyin, insanlara yazıktır" demesi ge-rekenler genelde susmayı tercih ediyorlar...

Çok acı bir gerçek...

En çok ülkeyi yönetenler, kentleri yönetenler can sıkıcı yalanlar söylüyorlar, mesela "En çok insanı seviyoruz" derken söylüyorlar içimize ağır gelen yalan-ları... 

"Ülkede herkese eşit adalet var" derken, "Herkesin derdi derdimiz" derken, "Kul hakkı yemeyiz, yedirtmeyiz" derken sözlerinin çok fazlası yalan, neden razı olalım yalan söze?

Hepiniz görüyorsunuz, ey kent ahalisi hepiniz görüyor, biliyorsunuz yaşadı-ğınız bu kentte bile, birileri çılgınca yaşarken, yerken, içerken keyfince ge-zerken, başka kimileri sefaletin kucağında debelenip durmakta...

Birleri bir yandan "85 milyon kardeştir" diye ahkâm keserken...

Ve her sokakta inşa edilen camilerdede “Müslümanlar kardeştir” sözü tek-rarlanıp dururken...

Bir samimiyetsizlik yok mu sizce de?

Askıda ekmek diyorlardı askıda simide geldik ve şimdi askıda yeme-ğe...Tamam bunlar insanca kavramlar da, kaç baba kaç anne gidip askıda ekmekten ekmek, yemekten yemek alır diyecektim de, sonradan aklıma düştü artık askıda ekmeğin de simidin de yemeğin de eskisi gibi bırakılma-dığı...

Bunları hiç mi sorgulamayalım, hiç mi sormayalım bu ülke neden bu hale geldi? İnsan neden bu hale düşürüldü diye?

Yok, yok birilerinin malında gözümüz yok ve ortak olmak gibi bir düşünce-miz de aklımıza düşmez, hakkımız olmayan zerre miktarın bile haram oldu-ğuna iman edenleriz...

Hakkını savunduğumuz, yanlarında durduğumuz insanların da öyle olduğu düşüncesindeyiz...

Mesela...

Bir dönem yani dört yıl milletvekilliği yapmış biri yüz binlerce lira emekli maaşı alırken ve devletin bütün nimetlerini kullanmaya devam ederken...

30 yıl Bağ-Kur veya sosyal sigorta pirimi ödemiş insanları 10 bin lira emekli maaşına mahkûm edenleri “uyarmayacak, beyler zalimsiniz yanlış yapıyor-sunuz” demeyeceksek kalemin ve sözün izzetini ayakaltına almış olmaz mı-yız?

Sahi siz ne düşünüyorsunuz kentin anlı şanlı gazetecileri, sahi siz ne düşü-nüyorsunuz?

Bazı insanlara çok ağır gelen hayat yüküne ortak olmayacak, onları dillen-dirmeyeceksek nasıl söz edilir kalemin hakkı yazması gerektiğinden?