"İnsan insanın ilacıdır. Başka bir dünyada, başka bir ülkede, başka bir şehirde, başka bir sokakta, başka bir evde insan insanın ilacıdır. İyi gelir yan yana durmak. Hep bir arada. Hiç yıkılmayacakmış gibi. Hep sonsuzmuş gibi, orada, kadim. Bir arada."

 Sabiha, Sezin ve Füsun'un hikayesi, Kabuk. Kabuklarında mahsur kalmış, kafalarını her dışarıya çıkarmaya çalıştıklarında ezilmekten kaçınmış 3 kadın. Birbirinin hayatını etkileyen, travmalarıyla kızlarının geleceklerini kör eden 3 nesil.

          Bir tarafta sadece görüntüsü güzel olan şeyleri seven ancak yüzünün yarısı alevler içinde kalan bir kadın Sabiha. Nenelerimizin genç olduğu dönemlerde yaşamını sürdüren, aşık olduğu kocası tarafından bir başına bırakılan, o dönemin veba gibi gördüğü toplum normları tarafından kendi dünyasına hepsedilen, hayatı ciddiye almamaya çalışırken rüyalarında daha mutlu olduğunu fark edip 14 yıl komada kalan bir kadın, Sabiha.

          Bir tarafta kendi dünyasında sessizleştirilmiş, en mutlu olduğu zamanda yalnızlıkla buluşmuş bir kadın Sezin. O da aynı annesi gibi yalnız bırakılıyor dünyaları vermeye hazır olduğu adam tarafından. Bazen böyle olur diyor, sen dünyaları verirsin ama o sana ne bir sabır ne de zaman verir, alış kızım yalnızlığa. Sevdiği adamı da bu dünyadaki en sevdiği varlığı, evladını da kaybediyor. Kendini gömüyor sessizliğe; kaybettikleri hiç gitmemiş gibi yaşıyor artık Sezin:

     Bir tarafta ise annesi tarafından görülmemiş ne sevmeyi ne de sevilmeyi öğrenmiş bir kadın, Füsun. Onun farkı annesi ve anneannesinin tersine terk edilmiyor sevdiği adam tarafından tam tersine kabul ediliyor o yanlış insanın dünyasına. Günümüzün zorbalıklarıyla, hayatın kronolojik ve düzene göre yaşanması kurallarıyla boğuşuyor. Yanında ise en çok tanıdığı ama hiç tanımadığı bir kadın...

          İşte bu 3 kadının birbirinden farklı hayatları ancak birbiriyle eş değer yalnızlık hisleri... Zeynep Kaçar, kadın olmayı, var olabilmeyi, sesini duyurabilme çabasını, yaşadığını hissetme ihtiyacını Kabuk adlı kitabında biz okuyuculara dillere destan bir şekilde aktarıyor. Biz okurlar ise kitabın kapağını kapattığımızda o boşluk hissiyle boğuşup varlığımızın acı sancısını ya da yokluğumuzun sessizliğini düşünebiliyoruz sadece. Okunması gerekilen, gözden kaçmış bir eser.