Son günlerde gerçek olmamasını dilediğimiz onlarca olay yaşandı. Yine sadece kadın olduğu için şiddete, tacize ve istismara maruz kalan kadınların haberlerine şahit olduk. Sadece kadın olduğu için hayatını kaybeden kadınlar için yas tuttuk. Nasıl olabilir diye düşünürken şöyle bir geçmişe bakınca hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu görmek canımızı yeniden acıttı.

Her şeyin normalleştirildiği ülkemizde kadın cinayetlerini de normalleştirmeye çalışan bir insan grubu var. Orada ne işi varmış, niye konuşmuş, psikolojik sorunları varmış, yüz vermiş gibi söylemlerle ortaya konulan eylemler normalleştirilmeye çalışılıyor. Daha doğrusu meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Geçtiğimiz haftalarda cezasızlığın meşrulaştırılmasıyla yaşama hakkı elinden alınan insan, canlı, hayvan ve doğadan bahsetmiştim. Uygulanmayan yasalar, çeşitli bahaneler ile kabul edilmeyen yönergeler ve yasa tasarıları bizi bugüne getirdi. Yozlaşmış ve çürümüş bir toplum olduk. Hedefe ulaşmada her şeyin mübah olduğu algısı ile yaklaşanlar dışarıda özgürce dolaşırken, düşünce suçluluları cezaevinde. Neden diye sormayın, çok açık değil mi?

Maslow’un ihtiyaç piramidinde yeme, içme gibi temel ihtiyaçların bir üst bölmesinde güvenlik ihtiyacı yer alır. Bu güvenlik ihtiyacı hem fiziksel hem de ruhsal bir ihtiyaçtır. Hem fiziksel hem de ruhsal açıdan kendimizi güvende hissetmediğimiz bir toplumda ne kadar özgür olabiliriz ki?

Kadınların ve çocukların şiddet, istismar, taciz gibi olaylar nedeniyle yaşamını kaybetmesi ve kendilerinin yok sayılması bir soykırımdır aslında. Yok edilmeye çalışılan milyonlarca kadın, çocuk, hayvan ve canlı var. Özgürlükleri kısıtlanan, yaşam standardı değişen kadınlar sadece yaşamlarını devam ettirebilmek için bir nevi açık cezaevi gibi bir hayat sürüyor.

6284’ün uygulamaya geçirilmediği her gün yine bir kadın hayatını kaybedecek. Çeşitli nedenlerle tutuklanmayan, ceza almayan her zanlı yine bir kadının yaşamını elinden alacak. Ceza almayacağını bilerek hareket eden her kişi başka bir insana veya canlıya zarar vermeye devam edecek. Uygulanmayan her yasa, prosedür ve uygulama bir ailenin hayallerini daha yıkacak.

Artık eskisi gibi olamayız. Bunca olay yaşandıktan, bunca olaya şahit olduktan sonra eskiye dönmemiz imkansız. Dönmeyelim de zaten. Dönersek aynı hataları yeniden yaparız diye korkuyorum. Kocaman mutsuzluk ülkesiyiz artık. Her köşe bir olay yeri, dokunduğumuz her insanın bir acısı var. Uyuşan zihnimiz unutmaya çalışacak. Ancak unutmamak gerekiyor. Şimdi değilse ne zaman? Hepimiz hayatımızı kaybettikten sonra bunun da bir anlamı kalmayacak. Ne dersiniz?