Günümüzde hastanelerin psikiyatri polikliniğine başvuran hemen herkesin bir psikolojik rahatsızlık tanısı mevcut.
Özellikle yaygın olarak yazılan ve kullanılan antidepresanlar, hastanedeki muayene sürelerinin kısalığı, bireylerin problemlerinin çözümü noktasında tamamen ilaç kullanımına yönelmeleri ve psikoterapinin anlamından, tekniklerinden bihaber olmaları gibi bir çok durum mevcutken bireylerin iyileşme süreçlerinin takibi de günümüzde özel koşullar dışında kompleks bir yapıya sahiptir. Bir insana tanı koymak için Tanı el kitaplarındaki kriterlerden fazlası gerekir mi ? Muayeneye gelen bireyin anlattıkları mı esas alınır ? ya da kısa muayene süreleri uzatılıp görüşme sıklığı arttırılarak bireyleri gözlemlemek ve analiz etmek mi gerekir ? Bu soruların yanıtını bulabilmek için gelin psikiyatrik tanıların bireylerin hayatında ne kadar önemli olduğunu inceleyelim. Stanford Üniversitesi Öğr. Üyesi Psikolog David Rosenhan’ın ismiyle anılan deney bizi bu konuda aydınlatabilir. Rosenhan yanına daha önce hiç psikolojik rahatsızlık teşhisi konulmamış psikoloji alanında bilgili ve araştırmalara sahip 3 kadın ve 4 erkek alarak bir hastaneye gider. Burada her biri gerçek kimliklerinden uzak farklı isimlerle kayıt yaptırırlar ve bireysel olarak muayene olurlar. Muayenelerinde ise psikolojik rahatsızlığa sahip insanların anlattıklarına benzer şeyler anlatırlar. Bunun bir deney olduğundan habersiz olan klinik görevlileri Rosenhan ve diğerlerine çeşitli psikolojik rahatsızlık tanıları koymuşlardır. Devam eden süreç ise daha da ilginçtir çünkü deneyin devamında Rosenhan ve ekibi bireysel olarak yaptıkları görüşmelerde iyi olduklarını, iyi hissettiklerini ve eskisi gibi olmadıklarını klinik görevlilerine söylemişlerdir ancak buna rağmen tam 19 gün boyunca klinikte tutulmuşlardır hatta aralarından birine şizofreni tanısı konulmuş ve ekiptekilere psikotik ilaçlar kullanmaları şartıyla klinikten gidebilecekleri belirtilmiştir. Klinikten ayrılan Rosenhan bu deneyini kamuoyuyla paylaştığında deney büyük bir ses getirmiş ancak Rosenhanın deneyi burada sona ermemiştir. Kamuoyunda bu deneyi gören bir Klinik Rosenhanla iletişime geçmiş ve kendi kliniklerinde bu deneyin tekrar yapılmasını istemişlerdir. Eğer Rosenhan bu kliniğe ekibini gönderirse diğer hastanede olduğu gibi yanlış tanı konulmayacağını ve hasta rolü yapacak olan bu bireylerin tespit edileceğini böylece onlara hasta gibi davranılmayacağını söylemişlerdir. Rosenhan ise bu teklifi kabul etmiştir çünkü aklında bu deneyi tamamlamak için müthiş bir fikir vardır. Klinik Rosenhanla anlaştıktan sonra gelen her bireyi detaylı bir biçimde incelemiş bu incelemenin ardından şu açıklamayı yapmıştır : Bu hafta psikiyatri kliniğimize muayene için gelen 193 kişiden 41’inin bir psikolojik rahatsızlığı olmadığını düşünüyoruz bu kişilerin Rosenhan’ın yolladığı sahte hastalar olduğunu düşünüyoruz. Kliniğin bu açıklamasının akabinde gözler Rosenhan’a çevrilmiş ve Rosenhan deneyi tamamlayan o meşhur açıklamayı yapmıştır: Ben kliniğinize hiçkimseyi göndermedim.
Science dergisinde 1973 yılında yayımlanan bu deney her bireyin psikolojik olarak çok detaylı bir biçimde incelenmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Bireyi tanımak tanı sürecinde çok önemlidir nitekim tanı da bireyin geleceği için çok önemlidir. Yanlış ya da baştan savma bir psikolojik tanıyla bireylerin hayatları mahvolabilir ve bir hasta olarak bireyler etiketlenebilir, yanlış tanıya bağlı yanlış ilaçlar kullanarak daha kötü bir duruma ilerleyebilirler.
Okumuş olduğunuz tüm bu sebeplerden dolayı psikolojide tanı konusu çok önemlidir. İhtiyacı olan her bireyin psikolojik olarak dikkatli ve detaylı incelenebilmesi dileğimle.
Sağlıcakla Kalın.