Ülkemizde her birey sınavların getirdiği sorumluluklar karşısında çeşitli yükler ile karşılaşmıştır. Her sınav döneminde dershaneye giden ve tercihler esnasında ne yazsam diye düşündüğümüz durumlar benzerlik gösteriyor. İş elbette bununla bitmiyor. Özellikle şehir dışında okuyacaksanız nerede kalacağınızı da ayarlamanız gerekiyor. Bunun için ilk başvurulan yer devlet yurtları oluyor. Ücret açısından her öğrencinin hayatını kolaylaştıracak bir kurum. Kimin neye göre seçildiğini anlayamadığımız veya hangi koşullarda nelerle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bir yer.

Özel yurtlar veya bireysel olarak kiralanan evler diğer seçenekler olarak karşımıza çıkıyor. Güven konusunda kendimizi en rahat hissettiğimiz yer devlet yurtları oluyor. Ailemizin içi rahat ederken fatura veya ısınma derdini düşünmüyoruz. Ne de olsa devlet öğrencisine bakar ve korur diyoruz. Peki gerçekten böyle mi?

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız hafta Aydın’da bir öğrenci kaldığı devlet yurdunda hayatını kaybetti. Hem de asansörde sıkışarak vefat etti. Tüm arkadaşları ile şikayet ettiği asansörün bozulması nedeniyle bir öğrenci geleceğinden mahrum bırakıldı. Tüm şikayetlere göz yuman yurt yönetimi, görmezden geldiği bu şikayetlerin bedelini öğrencinin hayatı ile ödedi. Korumaya söz verdiği, ailesine bunun güvencesinin verildiği bir yerde yani yurtta tüm bunlar oldu.

Duruma tepki gösteren öğrencilere verilen tepkiler ise daha dramatikti. ‘’Yürüyerek çıkın’’ dediler. Problemin yarattığı sonuçlar görmezden gelinerek sözde çözümler üretilmeye çalışıldı. Defalarca öğrenciler tarafından dile getirilen sorunun yarattığı sonuçlar bir anda yok sayıldı. Öğrencisini koruyamayan yurt ve devlet yönetiminin karşısında, vefat eden öğrenciye yine arkadaşları sahip çıktı. Onun hakkını aramaya çalıştılar.

İhmal öldürür diyoruz ya hep. İşte tam olarak durum böyle. Sızıntı yapan fabrikanın kapanmaması sonucu ortaya çıkan hastalıklar gibi, üzerine düşünülmeyen veya anında çözüm üretilmeyen her konu ölümlere yol açıyor. Bizi korumasını beklediğimiz kurum ve kişilerin, bizi korumadığını görüyoruz. Koruyamayan devlet kurumunun aynı zamanda öldürdüğünü de görüyoruz. Şikayet edilen durumu çözmek yerine geçiştirmeye başvuran her kurumun ihmaller sonucu insanların hayatlarını kaybetmesine neden oluyor. 

Bu durum ilk değil elbette ama son da olmayacak. Yine ihmaller yüzünden ölen, öldürülen insanların, canlıların ve katledilen doğanın haberlerini okuyacağız. Peki nasıl son bulacak? Diğer tüm olaylarda sustuğumuz gibi susmayarak. Kaybettikleri arkadaşının sesi olmaya çalışan öğrencilerin sesi olarak. Biz bugün, şu anda bunu yapmazsak gelecekte yaşanacak ölümlerin de sorumluluğunu taşıyacağız. İsimler değişecek, yuvaya düşen ateş yakacak, biz kahvemizi yudumlarken okuduğumuz haberi kısa süre sonra unutacağız.