Kâbus gibi bir dünya... Bunun böyle olduğunu söylesen olmuyor, söylemesen olmuyor, söylesen duyan da olmuyor zaten... Nasıl ki bazı insanların çaresizliğini, yoksulluğunu duymadıkları gibi, acılarını, yaralarını görmedikleri gibi...
Bundan dolayı yorgunum. Son derece yorgunum. Yüreğim yorgun, ellerim yorgun, gözlerim yorgun ve çok sıkıldım birilerinin söylediği yalan sözleri dinlemekten, duymaktan... Evet, birileri durmadan yalan söylüyor, durmadan kandırmaya devam ediyorlar insanları, en acısı insanlar da kanmaktan memnunlar sanki...
Birileri durmadan yalan yazıyor, yalan haberler veriyorlar, en hassas yerinden vuruyorlar şehrin insanlarını...
Çünkü insanlar en çok kendilerine yalan söyleyenleri sever oldular, neden böyle oldu bilmiyorum bana sorarsanız...
Ama yer gök yalan oldu, işi gücü yalan oldu siyaset ile uğraşan ve insanlara kendilerini kurtarıcı gibi takdim edenlerin...
Mesela zaman zaman ortaya çıkıp bu şehrin vilayet olacağını söylüyorlar birileri “bir alkış bir alkış” ama en az yarım asırdır bu masalı alkışlayan şehir ahalisi yalancılara “Yalancısın” demesini öğrenemedi...
Sen ey insan kardeşim, sen neden kendi aklınla, kendi gönlünle, kendi vicdanınla düşünmez oldun böyle? Neden kendini kendin inşa etmez oldun diye soracağım da, sen de bilmiyorsun aslında...
Ben de bilmiyorum bu soruyu sana neden sorduğumu? Ama neden, neden hep başkalarına inanır olduk? Neden sorgulamaz olduk bize söylenen sözlerin doğru olup olmadığını...
Bir akşam ansızın bir yoksulun kapısını çalmayanların, bir yoksulun sofrasına oturmayanların, kimseler görmeden bir yetimin elini tutmayanların ahkâm kestikleri zaman, şimdi zaman...
Çok bencil, çok ikiyüzlü riyakâr kişiler çokları...
Yalnız onlar değil... Mesela sen bir kere bile kentin müftüsünü veya mahalle imamını bir akşam bir yoksul evinin kapısını çalarken gördün mü? Şimdi ben bunları yazıyor söylüyor olmamdan dolayı nifak mı yapmış oluyorum sence?
Arkadaşların işi çok, çok meşguller arkadaşlar... Mesela kentin kaymakamı çok meşgul... Belki ondandır senede bir kere bile hiçbirini bir toplu taşıma aracında göremezsin, göremezsin...
Boş sözler ettiğim biliyorum, yine de hayaller kuruyor insan ülkesinin yöneticileri üstüne...
Hani eskiden kocakarı ile Halife Hazreti Ömer’in hikâyesi anlatılırdı ya... Bir gece yarısı sırtında kocakarının evine un çuvalını sırtında götürdüğü ve kocakarıya, “Yaşlı, sen bu halini Halife Ömer’e ilettin mi?” demişti ya...
Ve kocakarı, “Neden ben anlatayım? Benim halimi bilmeyecekse neden halife oldu?” demişti ya... Şimdi efendilerimiz, yöneticilerimiz herkesi yaşlı, engelli, herkes kendi ayaklarına gelsin istiyorlar...
Sadece özel günlerde halk ile beraber olmayı yöneticilik sanıyorlar... Zaman insan olmanın, yoksul olmanın doğru sözlü olduğu zamanlar, Allah yardımcımız olsun...