Evet dostlar yanlış okumadınız, bu meseleye her zaman olduğu gibi kanun, tüzük, yönerge ve genelge açısından değil, her insanda azami olması gereken ahlaki ve imani duruş açısından bakmaya çalışalım istedim.

Bizler bin yıldan beri yaşadığımız bu topraklarda kültürün ve medeniyetin beşiği olmuş, toplumsal yapının mimarı olmuş, 3 kıtaya hükmetmiş, bu kıtalara hükmederken orada yaşayan halkın diline, dinine karışmamış, toplumsal adaleti sağlamak, hukuku, temel insanlık değerlerinin zirvesini yaşatmak şiarını edinmiş bir ecdadın torunlarıyız.

Dostlar, hak kavramı, kişinin hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi veren bir menfaattir. Hak, esasen Arapça hukuk kelimesinin tekil hâlidir. Günümüzde ise hak kavramı, kişilerin hukuken menfaati olarak tanımlanmaktadır.

Dinimizde ise hak kavramı, ne iş yaparsak yapalım, adaleti gözetmeyi, işi ya da eylemlerimizin, devletin kanunlarına uymak esas olduğu için kanunlara, ahlaka, vicdana uygun olması gerekmektedir.

Zaten kul hakkı yemenin büyük günah sayıldığı yüce dinimizde ise kul hakkı yemenin çok çeşidi olduğuna göre; bizim trafik konusu ile nasıl bir bağdaşım kurabiliriz. Din İşleri Yüksek Kurulu görüşüne göre trafik kurallarına riayet edilmesi, diğer bir yönüyle İslam’da emredilen ahlakî ilkelere uymanın da bir gereğidir. Zira Kur’an ve sünnette, yolun hakkının verilmesi (bu meyanda trafik kurallarına uyulması), başkalarına zarar vermekten kaçınılması (trafikte kural ihlalleri yapmak suretiyle başkalarına zarar verilmemesi), yolda yürürken mütevazı ve ölçülü olunması (sürücü ve yayaların birbirlerinin haklarına saygılı olması), kendini bilmezlerin sataşmasına karşılık ‘Selâm!’ denilip geçilmesi, (trafikte öfke kontrolü) gibi ilkeler yer almaktadır. Sonuç olarak, yukarıda ifade edilen ilkelerden de anlaşılacağı üzere trafik kurallarına uyulması aynı zamanda dinî bir vecibedir. Aksine davranışlar, kul ve kamu haklarının ihlal edilmesi anlamına gelir.(bkz 1)

Bizim ise her işte olduğu gibi trafikte de imani bir duruşa sahip olmamız gerekmektedir. İslam insanın can ve malını korumayı temel ilkesinden biri olarak görmüştür. Trafik insanın can ve malını korumayı 5 ilkesinden biri görmüştür. Trafik kuralları insan için ve insanın lehine konmuş kural ihlallerinin dindeki adı da ‘kul hakkıdır’. Örnek olarak verecek olursak, bir sürücü kırmızı ışıkta geçerse bu nedenle kırmızı ışıkta geçip de diğer araca zarar verirse hem asli kuralı ihlal etmiş olur hem de diğer aracı zarara uğrattığı için kul hakkına girmiş olur. Yine çift sıra park yapan araç yüzünden kaza meydana geldiyse biz kanunen sebebiyet, illiyet, nedensellik bağı diyoruz ama dinimizde ise kul hakkıdır.

Yine kavşakta dönüşte şeridimizde beklerken, hepimizin başına çok gelmiştir, en sağdan-ya da soldan , banketten veya arıza şeridinden başka bir araç önünüze geçmiştir. Biz buna dönüş kurallarına uymama diyoruz ama dindeki yeri bekleyen araçların önüne geçtiği için kul hakkıdır. Sürücü, trafik kazasına karışmıştır, ters yönden gitmiştir, U dönülmez olan yerde dönüş yapmıştır. Alkollü araç kullanarak diğer araca zarar vermiştir. Bisiklet yoluna girerek çarpmıştır, yaya geçidinden geçen yayaya hızla gelip frene dokunamadan çarpmıştır… Bu durumu buna benzer birçok örnekle daha çoğaltabiliriz. Biz bunlara ‘bilinçli taksir, yani sonucun fail tarafından öngörülmüş olmasına rağmen, istenmeyerek gerçekleştirilmesidir.’ diyoruz ama Dindeki yeri ise kul hakkıdır, bu trafik davranışları ahlaki yönden eksik imani duruşu olmayan hareketler sonucu yapılan kul hakkıdır.

Girizgâhta arz ettiğim gibi avantajımız bizim asil bir ecdamız ve mükemmel bir alemi İslam’ımızdır. Maalesef bütün köklerinden, kültüründen koparılmaya çalışılan günümüzde halkımızın ceza ve infaz kanunları yeterli ya da tam uygulamadığı  için, mazlumu korumaktan uzak, sahtekarların, hırsızların, yapanın yanına kar kalabildiği bir sistem olduğu zannıyla herkesin kendi adaletini sağlama güdüsü de çoğalmıştır.

Suç çeşitleri çoğaldığı için insanın telefonuna gelen bir mesaja tıklayıp dolandırabilmesi bile an meselesidir. Hala duyuyoruz telefonda kendisini savcı, hakim, polis, asker olarak tanıtarak dolandırıcılık yapılmakta olduğunu, gerekli duyurular da yapılmasına rağmen, yine de bu olayların olduğuna üzülüyoruz. Teknik takibi çok zor olduğu için yakalanılmaları da zor olmaktadır. Tüm bunlar bu sahtekarların imani ve ahlaki bir duruşu olmamasından, yasaların ise en azından dolandırıcılardan mağdur olanın zararını tazmin etmeye yönelik eksikliklerinde mevcut olmasından kaynaklanmaktadır.

Hak sahibi, hakkından onu kullanarak yararlanır. Bu kullanım sırasında hak sahibinin dikkat etmesi gereken noktalar vardır. Buna göre, hak sahibi hakkını dürüstlük kuralına uygun olarak kullanmalıdır. Dürüstlük kuralı ise kişinin bir olayda namuslu, dürüst ve makûl bir insanın sergilemesi gereken tavrı sergilemesidir. Aksi hâlde, hakkın kötüye kullanıldığı sonucuna ulaşılır. Hakkın kötüye kullanımını ise hukuk düzeni korumaz. Kısaca her alanda dostlar her alanda hak varsa huzur olur adalet olur. Haksızlık varsa ve bu tüm toplumu sararsa hepsi bozulur. (Kırık cam teorisinde olduğu gibi) Emin olun, adaletin olması için hakkı teslim ve tesis edebilmek için imani duruş ve ahlaki tavır içinde olmak zor değil. Allah’a emanet olun.