Yeni yılın ilk haftasını yavaş yavaş geride bırakıyoruz. Yeni yıla girmek yeni bir başlangıç yapabilmenin umudunu içinde taşıyor. Tıpkı pazartesiler gibi. Yapılan her plana pazartesi başladığımız gibi tüm senenin umutsuzluklarından sıyrılıp yeni bir başlangıç yapmak için kararlar alıyoruz. 2022’ye girerken belki kendimize veya geleceğimize dair yeni kararlar aldık. Bu sene farklı yapacağımız, hiç başlamadığımız işlere başlayacağımız planlardı bunlar. Yeni bir dil öğrenmek, hayal ettiği bir şeyi gerçekleştirmek, spora başlamak, diyet yapmak, para biriktirmek, ehliyet almak, daha iyi ders alışmak, kendine ve arkadaşlarına zaman ayırmak gibi.
Geçmiş yıllarda bu tür yeni yıl kararları daha büyülü iken bu yıl büyüsünü biraz kaybetmiş gibi. Sanki Noel Baba bu sene evimize uğramamış da bacalarımız tıkalıymış gibi hissediyoruz. Yeni yıla girdik ne oldu, dünün aynısı, yine zamlar geldi gibi söylemler üzerinden konuşmaya başladık. Yeni bir başlangıç yapmaya ve birçok şeyin değişmesine o kadar çok ihtiyacımız var ki tüm bu isteğimizi gelecek bir yıla bağlıyoruz. Oysa temelde değişen şey sadece rakamlar. Günler değişmiyor. Her yıl olduğu gibi yine ocak ayını yaşamaya başlıyoruz.
Bu açıdan baktığımızda belki de değişmesini istediğimiz, değiştiğinde kendisiyle birlikte tüm olumsuzlukların yok olacağını düşündüğümüz rakamların oluşturduğu yıllara bu kadar da anlam yüklememiz gerekiyor. Yılların değil de bizim değişmemiz gerekiyor olamaz mı? Sonuçta 2022’ye girdik diye zamlar geri alınmadı, kadın cinayetleri bitmedi, enflasyon düzelmedi, refah bir yaşama kavuşmadık, işsizlik son bulmadı, ekonomi düzelmedi, korona bitmedi, maskelerimizden kurtulmadık, küresel ısınma son bulmadı, hayvana yönelik şiddet bitmedi, hayal ettiğimiz yaşama kavuşamadık ve en önemlisi daha adil ve yaşanabilir bir dünyaya giriş yapmadık.
Tüm bunları düşündüğümüzde bitmesini istediğimiz 2021 sanki bir hayalet gibi aramızda dolaştığını hissetmiyor muyuz? O halde bitmesi gereken şeyler yıllar değildir. Bitmesi gereken şeyler her gün yakından veya uzaktan tanık olduğumuz ve her geçen gün normalleştirdiğimiz durumlar olması gerekmez mi? Yukarıda bahsettiğim olayların sadece bir tanesi çözüme kavuşmuş olsa üzerimizdeki ölü toprağından kurtulmaz mıyız?
Değişmesini istediğimiz şeyin hala yılları tanımlayan rakamlar mı olduğuna inanıyorsunuz? Korkarım size kötü bir haberim var. Yaşam koşullarımızı etkileyen sistem ve yönetim politikaları değişmediği sürece 2070’e gelsek dahi bir şey değişmeyecek. O yüzden yeniden soruyorum: Yılların değil de başka bir şeylerin değişmesi gerektiğini hissetmiyor musunuz? Cevabınız evet ise, bu yıla dair alacağımız veya aldığımız kararları yeniden gözden geçirelim. Ne dersiniz belki de hayal ettiğimiz yaşama böyle kavuşabiliriz?