Son günlerde birbirinden farklı duyguları bir arada yaşadık. Heyecan, üzüntü, mutluluk, endişe, kaygı veya öfke aklıma ilk gelen duygular. Özellikle hafta sonu gerçekleşen seçim sürecinde birçok duyguyu yaşadık. Gece milyonlarca insan uykusuz kaldı. Ertesi gün haftaya uykusuz bir şekilde başladı. Kimi kutlama yapmaktan, kimi dertten kederden uyuyamadı. Maalesef ikiye ayrıldık.
İnsanlar artık kendilerini tanımlarken veya çevrelerini izlerken ben ve ötekiler diye anlatmaya başladı. İlk başta ne kadar kolay gibi görünse de bu şekilde kutuplaşmak aylar veya yıllar sonrasında çok fazla olumsuz sonuçlar doğuracağını farkında olamıyoruz. Hal böyleyken de çok sonrayı düşünmeden hareket ediyoruz.
Bu durumda kendimizi hangi tarafta görürsek görelim kendimize sadece şunu sormak gerekiyor: Neyi kutluyoruz veya neyiz kutluyorlar? Çünkü bu kutlamalar tıpkı bir takımın şampiyon olmasını kutlamak gibiydi. Aynı taraftarlık duygusu içerisinde hareket edildi. Sokaklara çıkıldı, sloganlar atıldı, şarkılar söylendi veya meydanlarda toplanıldı. Ama bir fark vardı. Bir takım şampiyon olduğunda veya kaybettiğinde olay bizim günlük hayatımızı ta derinden etkileyecek şekilde ilerlemez. Sevinir mutlu oluruz veya üzülürüz ama bir süre sonra arkadaşlar arasında edilecek sohbetten öteye gitmez.
Ancak seçim kutlaması bambaşka bir şeydi çünkü ertesi gün memnun kalınan durum devam ettiği için yeni zamlarla güne başladık. Dolar ve Euro ile maaş almasak da her artış gösterdiğinde yaşamımızın ekonomik açıdan ne denli zorlu olduğunu deneyimledik. Belki de bir grup insanın öfke duymasının sebebi de buydu. Tek başına ekonomik kriz somut bir şekilde görülebiliyor ve yaşamımızı etkiliyorken başka insanların bu durumun devam edecek olmasına verdikleri coşkulu tepkiye kızıyorlardı. Çünkü ortada sevinecek bir şey yoktu.
İster üzülelim ister mutlu olalım artık bu sonucu değiştirecek bir durum söz konusu değil. Sonuçtan mutluysak zaten bir problem yok. Eğer öfkeliysek veya geleceğe dair endişelerimiz varsa işte o zaman asıl her şey başlıyor. Daha önce nasıl başka insanların hakkını savunduysak onların sesi olmaya çalıştıysak yine devam edeceğiz. Kadınların, çocukların, hayvanların, doğanın, denizlerin ve hakkını savunamayan herkes için yine bizim ses olmamız gerekiyor.
Asıl şimdi bunu yapmamız gerekiyor. Aksi takdirde bizim de kocaman bir suskunluğa büründüğümüz, tüm olumsuzlukları halı altına süpürdüğümüz veya görmezden geldiğimiz bir hayat yaşamaya başlayacağız. Ki bu da istenilen ve beklenen bir şey. Belki seçim sonucu değişmeyecek ancak mücadelemiz devam edecek. İstenilen ve beklenen boyun eğme duygusunu içselleştirecek miyiz? Kabul mü edeceğiz, etmeye devam mı edeceğiz? Ne dersiniz?