Geçtiğimiz hafta piyano çalan kuryeyi konuşmuştuk. Tam da bu durumun bizde uyandırdığı duyguları ve fırsat eşitsizliğinin getirdiği sonuçlardan bahsetmiştik. Bu hafta ise farklı bir firmada kurye olarak çalışan kişilerin protestoları gündemde.
Siyaset açısından her gün yeni bir gündem var. Bitmek bilmeyen savaşlar var. Filler tepişir çimenler ezilir diyoruz bu duruma. İşte tam olarak fillerin tepiştiği ve kendi maddi çıkarlarının her gün arttığı bir tabloda bu kardan pay alamayan çalışan kesimden bahsediyorum. Haklarını arayan ve bunun için mücadele eden insanlardan bahsediyorum. Sadece İstanbul değil başka illerde de etkisi oluşan ve kontak kapatan kuryeciler var.
Çıkan tartışmalar, kuryecilerin yaptığı açıklamalar ve bir hak arayışı var. Hak ettikleri ücreti talep eden çalışanlar var. Bağlı oldukları şirket maddi açıdan zenginlik kazanırken, bu zenginliği çalışanlarının emeği ile kazanırken, bu maddi kazançtan mahrum bırakılan çalışanların hak arayışı bu. Kendi emeklerinin sonucu elde edilmiş bir zenginliğin kendi maaşlarına da yansımasını isteyen bir hak arayışı bu.
Cesaret isteyen bu hak arayışı girişimi bazılarının desteklediği bazılarının da ne gerek var en azından bir işin var diyerekten göz devirdiği bir tablo çiziyor. İşini kaybetmek istemeyen insanlar az olana kanaat ederek olumsuz çalışma şartlarına razı gelebiliyor. Bu da ister istemez ben sesimi çıkarırsam başıma bir iş gelir ve işsiz kalırım gibi bir algı yaratıyor. İşverenler de işten çıkarma ile sürekli tehdit ettiği çalışanları için, başkasını işe alırım diye düşünüyor. ‘’Bu iş için bugün ilana çıksam binlerce kişi başvurur. Sen elindeki ile yetinmeyi bilmiyorsun’’ konuşmaları ile gözdağı vermeye çalışan şirketler var.
Sesim çıkmasın, başıma bir iş gelmesin diye diye günleri ve yılları devirirken sadece sesimizi çıkartamadığımız için tüm bunların başımıza geldiğini unutuyoruz. Herkes iş bıraktığında üretim duracağı için asıl zor durumda kalan tarafın şirket sahipleri olacağını unutuyoruz. Kredi ödemelerim, ev kiram, faturalarım, çocuğun okul masrafları, evin ihtiyaçları derken boyun eğdiğimizi unutuyoruz. Ne şirketler ne de işverenler zor kullanmadan bu rızayı oluşturuyor, görmüyoruz.
Trendyol kuryelerinin bu hak arayışını görmezden gelemeyiz. Fillerin tepiştiği ve çimenlerin ezilmeye razı olduğu bir dünyada başka türlü hayatın olabileceğine dair umudumuzu kaybetmeye yakınız. Bu mücadele bize umut sağlayabilir ve bir şeyleri farklı görmemize yol gösterebilir. Belki de alt üst olabilir. Ne dersiniz?